Kamburluk



Bazen çıkmaz denilen yollar üstünde konuşulur bazen bu konuşmalar uzun tartışmalara bile neden olabilir ve konuya son noktayı bu yolun bir sonu yok önüm karanlık! Cümlesi koyar
Her yolun bir çıkışı vardır, bazen gökkuşağına bağıntılı bir çıkıştır bu , bazen ise önünde duran kalın ve yüksek duvarın arasından minicik ışığın sızdığı bir deliktir.
Önemli olan her daim bu çıkışın var olduğunu bilmek ve ona doğru küçük ama dimdik bir bedenle yol almaktır.Ruhen Kambur bir bedenle ne kadar yol alabilir ki bir insan? Kafasını kaldırıp gökyüzünü göremedikten sonra o duvardan sızan ışığı nasıl görebilir yada gökkuşağının başlangıcını keşfetmeye nasıl yeltenebilir ki?
Oturduğunda rahatça nefes alıp veremiyorsa kafasındaki çıkış yolunu bulabilir mi..
Bence hayır ruhundaki kamburluk bir zaman sonra bedenine işler gittikçe yan basan ve kamburlaşan bir beden haline geliverir ve sonunda kendini kendince haklı çıkarır..
Artık bu yolun bir sonu yoktur.. Önün karanlık..

Bir yudum çay ve vapurlar..


Vapur seferleri o kadar da kötü değildir aslında; vapura binmek için sıkış tıkış jeton almak hızlıca vapura koşmak ve vapur hareket edene kadar yukarı çıkış merdivenlerine oturup bir şeyler düşünebilmeyi düşünmek elbette ki sıkıcıdır ama ya sonrası.. :)
Vapurun o hareket sesini duyduktan sonra ki dalgaların denize yayılması hafif,hafif maviliğin derinlerine doğru yol almak gibisi var mıdır ki.. Bunlar olurken bir yandan çay servisi gelir bir yudum sıcak çay,kulağında mp3’ün cızırtılı sesi ve maviliğin serin rüzgarı.
O an işte her şey aklına geliverir hataların,yapabildiklerin,yapmaya çalıştıkların ve her şeye rağmen yapamadıkların. Her şeye rağmen mutlu olursun sanki her şeyden çok uzaktaymışçasına ellerini hafif öne doğru uzatır ve parmaklarını açarsın rüzgar parmaklarının arasında dolaşır boynun rüzgardan hafif ağrır gibi olur hafif hareket ettirirsin işte ufak bir boyun hareketiyle aklındaki tüm olumsuzluklarda yere düşüvermiştir geriye huzurun kırıntıları kalmıştır. Telefonunu eline alıp mutsuz ettiğin insanlara mesajlar çekivermek gelir içinden özür dilemek değil de onu anımsatan birkaç net cümle kurmak mesajı yazar ve gönder dersin kontür bitmiştir ve iletilemez gülümser ve olsun yüzüne karşı söylerim ! böylelikle anlık tepkisini görürüm.. der geçersin.
Çayının son yudumun alır ve kafandakileri son kez analiz edersin her şey kendince 4/4 lüktür. Vapur iskeleye yanaşır...
Çayı merdivenin kenarına bırakır ve yanına bozukluklar koyarsın biraz önce yere düşürdüğün olumsuzlukları alır ve vapurdan ayrılırsın..
Ağır,ağır çıkarken iskelenin yokuşunu son kez maviye bakarsın yeniden görüşeceğiz dermişçesine..
Anlarsın ki hayat her şeye rağmen iyidir..Bir şeyleri yoluna sokmak aslında o kadar kolaydır ki.. Bazen bir yudum çay ve rüzgarlı bir vapur gezisidir..

Keşkeler


İçimde garip bir halsizlik belki de çok yoruldum artık etrafıma sürekli gülücükler saçıp nasılsın sorusuna hep iyiyim yanıtını vermekten gerçekten iyi miyim sanırım iyiyim biraz param ve çok sevdiğim müziğim var ama bazen öyle bir an geliyor ki etrafındaki hiçbir şey yetmez oluveriyor işte böyle anlardan birini daha yaşıyorum bugün agresiflik ve olumsuzluklar hat safa da. Kulağımı acıtan küpelerimi çıkarıyorum kaşımda ki piercingi ve bileğimde ki derileri belki de sadece kendim olarak kalmayı istiyorum dağılan saçlarımı ufak bir tokayla topluyorum elimi yüzümü yıkıyorum ve aynaya bakıyorum bu ben miyim ? ne kadar da çabuk geçiveriyor zaman keşke biraz daha küçük olsaydım diyorum kendi kendime odama gidiyorum dağılan eşyalarımı bir düzen içinde topluyorum keşke diyorum keşke biraz daha özenli olabilsem gözüm masanın üstündeki çerçeveye takılıveriyor abimin resmi keşke ona yüzüne karşı onu çok sevdiğimi söyleyebilsem.. Özenle siliyorum çerçevenin üstündeki tozu alt rafta bir sürü yazılmış çizilmiş kağıtlar okudukça ne kadar olumsuz duygular beslediğimi görebiliyorum neden bu kadar olumsuzluk keşke bu kadar da karamsar olmasam belki her şey daha iyi olabilir mesela kötü şeyleri bir kenara bırakabilsem iyi olanları yazsam ? hiçte fena olmaz aslında..
Gözüme küçücük olan yeğenimin resmi takılıyor ne kadar da minicik elleri var dünyadan bir haber keşke onu doğduğu ilk gün görebilseydim ama işte..
Yoruluyorum ve yatağımın üstüne yatıp odamı izliyorum..
Odamda belli bir düzen var aslında dağınıklık içinde ki düzen..
Artık yazmak gelmiyor anlatamıyorum daha çok şey var belki de bahsedemediğim diyebileceğim son cümle ;
Keşke bu Keşkeler olmasaydı ..

Küçük yalanlar


Silent Vocal

Gece yarısını çoktan geçti sanırım. Saatten haberim yok aslına bakılırsa tarihlerden de haberim yok
Yine elimde kahve ve yine titreyen ellerim.Son günlerde yapabildiğim en güzel şey bu sanırım. Telefonum kapalı açsam ne fark edecek ki arayanlar elbette var fakat onlara karşılık verebilecek mecalim yok aradıklarında sorulan soru hep aynı ‘’Nerdesin’’ ve hep aynı cevap ‘’ hiç.. öyle takılıyorum..’’ aslında tam olarak nerede olduğumu bende bilmiyorum yada farkında değilim belki istediğim yerdeyim belki de biraz geçmişinde bilmiyorum.. Belli bir amacımda yok.. Nefes alıp veriyorum neden ne için hiç,hiçbir fikrim yok.. Benim için ne doğru ne yanlış bilmiyorum her kez bir şeylerin yanlışlığını yada doğruluğunu yüzüme vuruyor bunu da istemiyorum başkalarının hayatıma yön vermesinden hatta nefret bile ediyorum çünkü biliyorum! Gözlerim var görebiliyorum.. Kendimle bile toplama yapamazken başkalarıyla çarpma yapmak o kadar zor ki benim için..
Tek bildiğim artık doğum günüm bile bana yalan söylüyor..
15 ocak bir Çarşamba günü dünyaya geldim şimdi ise 15 ocak haftanın bir başka günü..
Doğum günüm bile bana yalan söylerken başkaları nasıl doğruyu söyleyebilir ki..

Mükemmellik


Uzun zaman önce gelen ve bir türlü cevap yazamayacak kadar çok düşündüğüm bir mail uykularımı kaçırır hale getirdi artık sürekli kafamda düşünüp nasıl yazsam daha doğru olur diye yorumlar yapar oldum kendi kendime. Sokakta yürürken gitar çalarken hatta bir şeyler yerken bile aklıma gelir hale gelmişti artık..
Mailde yazan şey ise ‘’.. Neden filmlerdeki gibi hep iyilik yapılmıyor her şey 4-4lük mükemmel değil? ‘’
İşte bu mail beni günlerdir düşünmeye zorluyor.. Ve sokakta yürürken aklıma geliveriyor! İşte diyorum bu ! olduğum yerde dikilip cümlelerimi özenle kuruyorum buldum işte ! Koşarak eve geliyorum ve hızla bilgisayarı açıyorum internete bağlanıp mail adresini yazıyorum ve yolluyorum işte.. Rahatlıyorum.. Anlamsız bir gülümseme ifadesi suratımı kaplıyor.. Cevabım ise küçük bir kitapta özenle altını çizdiğimi birkaç cümlenin kendimce yorumu;

‘’ Kendi ruhunu yaratmak isteseydin her halde eksiklik olmadan her koşulda davranması gerektiği gibi davranan bilgili zeki zarif biri yapardın.. Böylesine mükemmel olmanın doğallıyı bozabileceğini hiç düşünmedin mi? Hiç ağlamayan hiç kavga etmeyen bazen arsız bir çocuk gibi ters cevaplar vermeyen bir davet sonrası sevgilini bir kenara çekip öpsene beni diyemeyen sevgilinin sana ayıracak vakti olmadığında ona kapris yapıp ama hep seninle olmak istiyorum diyemeyen bir ruh ister miydin gerçekten ?yada Hiçbir çelişkisi olmayan düz akıllı ani coşkulara ya da ani üzüntülere kapılmayan seni birden bire boynundan öpmeyen bir sevgili yada çok aşırı kibar her sorunu şimdi sırası değil diye geçiştiren kaprissiz hep olgun davranan bir insan ister miydin..
Bunları ister miydin gerçekten ? eyer bunları isterim dersen bana , Aşık olduklarını düşün.. Kaçının aldatmayacağından emindin ? kaçı dürüsttü yalansızdı kaçının gözü senden başkasını görmüyordu.. Kaçı sana huzurun yanında huzursuzluğa vermedi...
Kötülüğü olmayan bir iyilik sıkıcıdır bence :) ..

Sanırım Tanrıyı muhteşem kılanda budur.. İyiliği ve kötülüğün arasında tarafsız kalması iyiliği yarattığı gibi kötülüğü de yaratması.. Hoşça kal :) ‘’

Ufak bir ayrıntı..


Karışık renkler ve başkalarına ait,kullanılmış,kırık oyuncaklarla büyüyen bir çocuktu o..
Eski oyuncaklarını eline aldığında hep mutlu olmasını bilen biriydi iyi veya kötü bir sürü gün geçirmişti yaşına göre her zaman olgun her zaman daha büyük laflar etmesini bilirdi.. Gerçekten böyle mi olmasını istiyordu yoksa şartlar mı bunu gerektiriyordu oda farkında değildi ama bunu yapıyordu ve yorgun ama mutluydu..
Büyüyünce diyordu hep bir sürü bir sürü oyuncaklar alacağım kendime odalarım oyuncaklarla dolacak çok zengin olacağım annem ve babam rahat edecek bakacağım onlara...
Olmadı.. Önce babası gitti ellerinden sonrada bu hayata daha fazla tutunamayıp kendini bırakan annesi..Annesi zaten (babası öldükten sonra) son yıllarda onu hep dışlıyordu çıkıp,çıkıp evden gidiyor saatlerce gelmiyordu geldiğinde ise yorgun olduğunu söyleyip odasına çekiliyor ve ona odasına girmemesini söylüyordu..O yinede çok seviyordu annesini fakat annesinin son yaptığı ona çok ağır gelmişti annesi onu bir sebep yokken intahar ederek bırakıp gitmişti.. Kızdı annesine hep. Babam dedi belki hastalığına yenik düştü fakat annem ? O neden babamdan sonra hayattan her şeyini çekip babamın yanına gitti ? Ben neydim burada ? hiç mi sevmedi beni neden dışladı babamdan sonra bir o kalmıştı yanımda ama gitti.. Annesinin mezarına bile gitmeye cesareti yoktu babasının kabrinin hemen yanında yatıyordu annesi.. Babasını ziyarete gider ve o kapıdan içeri giremeden sırf annesini görmemek için geri dönerdi eve gelir uzun,uzun ağlar ve annesinin neden böyle olduğuna bir anlam veremezdi daha iyi olamazmıydı..
Her şeye rağmen yıllar geçmişti aradan o evden hatıra olan tek şey annesinin sandığıydı bir türlü açmaya cesaret bulamadığı o ahşap sandık.
Bir gün iş dönüşü eve gelirken kafasında bir sürü şey tasarladı taşınacaktı bu şehirden daha uzak bir yere gidecekti Ege sahilleri olabilirdi küçük bir sahil kasabası ufak bahçeli bir ev hatta bir ilan bile bulmuştu tamda hayalini kurduğu o evi bulmuştu hem böylelikle annesinden de uzaklaşmış olacaktı her ne kadar babasını yalnız bıraksa da olsun diyordu annem nasıl olsa babamın yanında. Beni sevmezdi ama babamı çok severdi o onu yalnız bırakmaz diye kendini avutmaya çalışıyor bir taraftan da annesine içi gidiyordu annesiydi nede olsa..
Derken eve geldi odasına geçip üstünü değiştirecekken ayağı annesinin sandığına takıldı o an onu ne kadar açmak istediğini fark etti evet,evet annesini çok özlemişti!
Yavaşça yere oturdu açmaya karar verdi açtı kapağını.. İçinde bir defter vardı belki yüzlerce sayfası olan bir defter ne bun diye şaşırdı tek,tek okumaya başladı aradan saatler geçtiğinde defterin son sayfasına bakıp oturup ağlıyordu.. Hıçkıra,hıçkıra ağlıyordu. Bir anda ayaklandı ve koşarak ayakkabılarını bile zor giyerek evden çıktı annesinin mezarında aldı soluğu yasladı başını toprağına ağlamaya devam etti.. Annem dedi.. Affet sana kin beslediğim için yıllarca yanına gelemediğim için affet beni annem,canım annem seni çok seviyorum annem seni çok....
Evde yerde son sayfası hala açık bir günlük duruyordu.. içinde ise;

‘’ Onu dışlıyorum sırf bana bağlanmasın diye.. İçim parçalanıyor o benim canım ciğerim Allah ım affet beni! Ama ona nasıl söyleyebilirim kanser olduğumu ve günden güne gözlerinin önünde eriyerek biteceğimi nasıl anlatabilirim! Affet beni Allah ım tek çözümüm intahar sanırım biliyorum bu afedilemez bir şey ama oğlumun bunu izleyerek zaten şuan kötü olan hayatını daha da maffetmeye hakkım yok beni böylelikle kötü bilir belki benden nefret eder de çabuk unutur acı çekmez onu koru Allah ım sana emanet ediyorum canımın bir diğer yarısını.. Geceleri gizlice öpüp kokladığım yavrumu sana emanet ediyorum.. ‘’

Kimyasal tepkimelerim..


Ağzımda garip bir buruklukla uyanıyorum. Hava henüz aydınlanmamış olmalı ki odam hala karanlık.. Yatağım her zamankinden daha geniş geliyor sanki bana,ellerim yastığımın altında uyuşmuş olmalı ki hissetmiyorum. Kalkmak istiyorum ama hiç halim yok tavanımda dönen pervaneye bakıyorum hafif esen rüzgardan gıcırtılı,hafif hafif esiyor mp3'ü açık unutmuş olmalıyım ki odaya oranla hafif sesler geliyor .. Beynimde bir sürü düşünce akşamdan kalma olmalı ki tam olarak hiç birini hatırlayamıyorum.. İnsanlar ve diğerleri diyorum kendi kendime dışlananlar ve saygı görenler .. Aslında diyorum; aslında saygı görenlerde dışlana dışlana varmamışlarmıdır bu yerlere.. Öyleyse saygı görenlerin onlardan daha düşük seviyede olanları dışlamaları niye.. İnsanın kendini tatminimidir bu ? Bir zamanlar bende ordaydım bende yaşadım aynı şeyleri şimdide o yaşasın demek bir tatminsizlikmidir yoksa... Birazda korkmaktır aslında geçmişinden korkmaktır ne olduğunu kim olduğunu bilmemektir yada unutmaktır. Sanırım bu insanın doğasında var kim bilir belki bende öyle olacağım belki.. Tam bişeylerin tanımına varmak üzereyken annem geliyor elinde bir fincan kahve.. Hava aydınlanmış..

Düşünüyorumda benim bunları düşünmem bu kadar uzun zaman alırken insanın nerden nereye gelmesini unutması neden bu kadar kısa bir süre alıyor...

Düşünmek gereksiz,insanız.. Bir yudum kahve daha..

Kelebekler


Kelebekleri bıraktım gidiyorlar..
Hiç bana ait olmadıklarını bildiğim halde zorla elimle alıkoymanın azabıyla salıveriyorum düş kavanozumdan gökyüzüne doğru onları..
Kiminin geriye sadece pulları kalıyor kimin parçaları..
Asla eskisi gibi uçamayacaklarını bilmek hem onlara hükmetmenin gururunu veriyor bana hem de onları kısıtladığım için acı..
Hayat ne garip Kralı ve Köleyi iki aynı saniyenin içinde yaşayabiliyorsun..
Ve ruhumun kölesi olduğumu anlıyorum onların kondukları yaprakların üstünde öldüklerini görünce.. Yüksek görünümlü bir zavallı olduğumu..
Şimdi düşününce ne kavanozdaki kalıntılar işime yarıyor nede ölü kelebek parçacıkları.. ben tam bir caniyim.. Ben kelebek katiliyim..
Bunu birine söylediğimde gülüyor omzuma dokunup ‘’ onların ömrü zaten bir günlük! ‘’ diyor..’’Yani onları kavanoza koymasam da öleceklerdi öylemi ? elbette.. boş ver üzülme..’’ saçma ! saçmalık !
Kuralları ben koymadığım halde hükmediyorum oyuna..! hakkım olmayan bir şeyi alıyorum yani..
Ben bir katilim..
Şimdi elimde kavanozum.. Kelebek topluyorum.. dedim ya..Ben bir kelebek katiliyim...

Gariplikler ve biz..


Yazmam gerekti ve yazıyorum..

Son günlerde alt üst olmuş yaşamımın tek tesellisi belki bir iki bardak yada kutu..Her şeye rağmen mutlu olmaya adapte ediyoruz kendimizi böyle de olmalı yoksa insanın nerde o her şeyi kontrol altına alabilen iradesi.. Çelişkili olmamak adına tüm saçma ama uzak olan şeyleri yapıyoruz.. Biz böyleyiz belki de sadece anlatabildiklerimizden ibaretiz.. Ya anlatamadıklarımız ? ya benim kimseye söylemediklerim ? Bunların kimse için bir değeri yok aslında bende o kadar önemli biri değilim sadece ben kendim ve ruhumdan ibaret olan ve tek parça görünümün de biçimlenen bir varlığım ..

Bir şeyler yapmalı gerekli yada gereksiz önemli olan kendimizi birkaç saniyelikte olsa mutlu etmek değil mi ? Ortalama 65 yıllık olan ömrümüzde rotamız hayattan tat almak değil mi saatlerce yada günlerce yada birkaç saniye sürmesi önemli değil.. Önemli olan o tadı almak.. Alıyoruz ve almaya devam edeceğiz hüzünle karışık şekerlemelerimiz hep cebimizde olacak ve her tadını aldığımızda tekrar düşünmeye yeniden bir şeyler yapmaya karar vereceğiz ve bir tane şekerleme daha yeniden başlıyor işte her şey ..

Hızlıca koşuşturan insanlara bakmak bazen bana gerçekleri anımsatıyor hep kaçabildiğimiz kadar kaçmayı planladığımız ama hala aynı yerde saydığımız gerçekleri.. Kimi saatine bakıyor bir of çekiyor anlaşılan geç kalmış her halinden belli, kimi elindeki simit in bir parçasını koparıp bir kağıda özenle sarıp çantasına koyuyor fedakarlık mı bu yoksa yine kendini düşünmemi çelişkide kalıyorum.. Bakmaya devam ediyorum onlara kimi bir bank da elinde bir kitap güneşin görkemine, tüm cesaretiyle, terleyen alnıyla karşı koyarak birkaç cümle daha okuyor istek diye geçiriyorum içimden bir şeylerin bilincine varma isteği, kimi fiyatların zam’ ı n dan ürkerek baktığı vitrin camlarında dalıp gidiyor hayal gücü diyorum her şeye rağmen cesaret işte ..
Bende onlara bakarken dalıp gidiyorum hayat diyorum işte bu olsa gerek cesaret,fedakarlık,bilinç,geç kalmışlık,bencillik,hayaller.. ve daha bir sürü şey.. Hayat tüm bunları aynı dakikalar içinde kafandan geçirmekmiş.Kim bilir belki de birileri benim hakkımda şuan böyle yorumlar yapıyor kim nerden bilebilir ki ..

Yazdıkça daha bir rahatlıyorum dilimde çevirmeye korktuğum kelimeleri.Dünya durdukça değişiyor. Yönetimler,insan değerleri,bilinçler,öğrenimler,sevgiler..
Durdukça paraya adapte oluyor her şey paranın yörüngesine giriyor , Eskiden anlatmaya cesaret bulamadığımız kendi özelimiz olarak nitelendirdiğimiz şeylerin bizim için artık hiçbir değeri yok .. Ne garip hüznü ve mutluluğu aynı zaman dilimi içinde aynı yazıda kullanıyoruz.. Kendimiz istediğimiz yerde değil miyiz? Biz istemedik mi daha güçlü olmayı , biz istemedik mi daha çok şeye sahip olmayı.. Biz istedik ama asla daha güçlü değiliz.. asla daha çok şeye de sahip olamayacağız.. Çünkü biz bunları isterken bir çok şeyimizi arka sayfada bıraktık ve sayfayı geri çeviremeyecek kadar yaşlıyız .. Bazı şeyleri alırken bazı şeylerle bedellerini ödedik hayata borçlu değiliz,sadece biraz daha yorgun biraz daha gerginiz sadece olmak istediğimiz yerdeyiz..

İstediklerimiz , ulaştıklarımız , kaybettiklerimiz ve ulaşamadıklarımız ..
Her şeyi biz yaptık ve devam edeceğiz kim bilir belki dünyayı yok edene kadar tüketeceğiz ve belki de dünyanın yok olduğunu göremeden tükeneceğiz..
İstediğimiz yerdeyiz .. Sadece erken başladık.. Sadece yorulduk..
Sadece artık biz,biz değiliz..


Ben kendim ve ruhum..