Alıntı..


.' O ' O hakkinda sayfalarca yazbilirim. Hepimizin bi "O" su var.O dediğimiz,
en dogrusu
en güzeli
en sevdiğimiz
en güvendiğimiz
bazen en şirini
en özlediğimiz....
ve her zaman hep "en" olanıdır "O"

Birisnin o olduğunu nerden anlarsin???
Birincisi,Bir şeyler farkli olmalı.
eğer daha once de farklılarını mı gördün?
Farklidan daha farklı! En olanı =)
Seni daha fazla mutlu etmesi mi gerekir?
O dedigin kişi seni en cok mutlu edecek,her zaman en mutlu edecek kişi midir???
Seni mutlu etmeden o kadar, gerçekten "O" olabilir mi?
Belki olabilir? yada...ne bileyim.gerçekten kafam karışık..
Nerden anlarsin ki o oldugunu?
Hepsinden daha fazla mı güvenirsin ona?
Daha mı farklıdır hepsinden?
Daha mı mutlu eder? Ne vardır onda???
Yoksa...

"O" sadece o mudur????.. hı??
Sanırım sorulabilecek en güç soruyu sordum hayatta ki..
Bir de içinden kendi kendime cikmaya calismam yok mu?..
Her seferinde böyle oluyor.
Belki beceririm... Ama "O" olmadan becerebilirmiyim?? onu da bilmiyorum ya ..

Peki ya ben?
Ben gercekten o'ysam???
Geri gelirmi? Ben "o"muyum? "O"muyum?? Ya da değilsem bile?

NEYİM BEN!

of..
sadece..seni ozledim..

The pursuit of happynes


Belkide etkilenip beni uzağa götüren bir filmdi..
Belki de filmden daha öte..
bir Gabriel Muccino filmi..
Yılın en iyi film dalında birinci seçilmiş..
Konusu ise..
Bir babanın oğlu için yapamayacağı hiç bir şey yoktur.. İzledikçe sanki içindeymişim gibi hissettim.. Gerek Soundtrack gerek sahneler adeta beni sürükler gibi çekiştiriyordu.. Ve sonunda dayanamadım ağladım..
Etrafımda ki kişiler yüzüme baktı sanki '' benay yapma ya, bu filmede ağlanır mı '' dercesine..
Ama gerçekten insan o sevgiyi,tutkuyu hissedince kendini kaptırıp akışına bırakmaması elde değil..Hissettim bunu. Ve biliyorum ! Ben biliyorum !!
Ve son olarak..

Asla , yapamam , benden bu kadar , hoşçakal , diye bir şey yoktur..
Chris gardner bunu başardı..
öyleyse ben...
ben ..
ben..
Tabiki başarabilirim...

Umdunu kaybetme !

O


Birine muhtaç olduğunda utanmadan sıkılmadan ona ihtiyacın olduğunu belli etmek..
Bizim gurur yapıp asla başaramayacağımız bir şey.. Ben bunu onda öğrendim..
Umarsızca ağlamayı,elde edene kadar ayak diretmeyi,canı istemiyorsa gecenin bir yarısı uyanıp sabaha kadar şarkı söyletmenin aslında bir okadar keyifli olduğunu onda gördüm..
İlk başta onu sevemem sanıyordum,çok küçüktü...
Kırpıştıra,kırpıştra açtığı gözleri boncuk gibi yemyeşil parlıyor uzun ince parmaklarıyla parmağımı kavramaya çalışırken ne kadar sevimli olsada dokunamıyordum,dokunamam sanıyordum...
İlk kusmalar,ilk gülücükler,ilk çıkarılan sesler,ilk emekleme ve o ağzından çıkan benim için onun ne kadar önemli olduğunu anımsatan ikinci kelime...
Hala...
Sonra büyüdük birlikte o bir yaşına bastı bense onunla birlikte bir sene daha ilerledim..
İlk adımlarını parmaklarıma tutunarak attı yada yoruldu kucağımda devam etti yola..
Düştü,birlikte ağladık.. Gece oldu birliktye uyuduk.. Sabah oldu beraber uyandık..
Durdukça büyüyor ve bana '' HALA '' kelimesinin gerçek anlamını kavratıyordu..
Ben belkide ''halam'' diyemediğim bu kelimeyi sevmediğim için onu sevemem sanmıştım..
Halasıydım ya.. Halalar sevmezdi ya.. Ben öyle biliyordum öyle gördüm..!
Öyle değilmiş..
O uyurken avuçlarının içinde o minicik ellerini bir kez hissettinmi,ona şarkı söyleyerek bir kez uyuttunmu anlıyorsun ne güzel bir şey olduğunu anlıyor insan..
19 aylık olduk şimdi..
Sanki hayatım ona endeksli..
Birlikte oynuyor,birlikte yemek yiyoruz..
Bilmiyorum büyüdüğünde beni gerçekten sevgiyle anacakmı yoksa tüm hatıralarım gözlerimde ve bir şarkının nakaratında mı kalacak bilmiyorum..
Ama her zaman onun yeri bir başka olacak..
Büyümeye devam ediyor.. Her geçen gün..
Ona baktıkça,onu izledikçe geçiyor zaman...
Onunla yaşlanmak güzel.. Onunla her güne veda etmek..

Şimdi ona bana Hala'mın asla demeyeceği şeyleri söylüyorum o uyurken kulağına fısıldar biçimde..

'' Hatalarında ve doğru kararlarında.. her zaman yanındayım..
Seni büyürken izlemek gözlerimi doldursada umarım senin için en iyisi olursun..
Hep yanı başındayım.. Ne zaman ararsan..
Seni Seven,
HALAN... ''

Renklerin İçinde..



Eve geldiğimde kimse yoktu..
Geriye derli toplu bir oda hoş bir koku kalıntısı sabahtan kalma çay vardı, tezgahta..
Ayakkabılarımı bile çıkarmadan hiç bir odaya sapmadan doğruca gittim odama her yer alışık olmadığım bir düzende pırıl pırıldı .. Hoşlanmamki!..
Ayakkabılarımı direterek çıkardım biri odamın kapısının kenarında kalmıştı bir diğeri ondan biraz uzakta duvarın kenarında kıyafetlerimi çıkarıp,çıkardığım yerde bırakıp haylaz bir tavır takınarak pijamamın üstünü giymiştim..
Ev hala çok sessiz..
Akşamı hatırlamaya çalıştım..
Bir kaç yudum alkol berbarinde kendini müziğin etkisine bırakıp eşlik etme yerle bir odam alkol kokan ağzım gülümsemeye yetebilecek kadar bir neşem vardı..
Ya şimdi.. Hiçbirşey.. Dağınıklığım bile yok o geceden kalma..
Elimde bir fincan kahve oturduğum bu koltukta yapayalnız ve düşünebilmeyi erteleyemeyecek kadar amaçsız fikirlerim var..
Biri(!) nin dediği gibi insanı sorunlar çürütmez insanı yalnızlık çürütür.. Yada buna benzer bir kaç kelimeydi..
Playstmde: Kargo - Renklerin içinde..
Renklerin içinde,düşlerin içinde doğmak sessizce..
Renklerin içinde,cennetin içinde ölmek sesizce..
Evet.. Eve geldim ve kims eyok.. gitmişler..
Sanırım şimdiden özledim..
Dağınıklığı,konuşmaları,anlamsız gülüşleri,beraberliği...
Renklerin içinde...

Bir bayram sabahı,bir bayram kavgası...



Her şey yolunda gibi gözüküyordu başta, kuşbakışı bakınca..
Gülümsemeler,tatlı atışmalar,kahvaltı masasında ki kahvaltılıklar..
SOnra durdukça sarpa sarmaya başladı yoğun stres ve bunalımdan yaşanıyordu sanırım ard arda..
Ve sonunda o atışma..
babamla...
Bir gazete yüzünden çıkmıştı tartışma.. Kırıldım..
Gazeteyi elimden fırlatıp kapıyı hızlıca çektim işte bahçedeydim yağan yağmurun altında hiç konuşmadan,ses çıkartmadan,titrek ama kendini sıkan bir sinirle ellerim ceplerimde saatlerce yolu izledim gözlerimi hiç ayırmadan..
Camdan acaba içeri ne zaman giricek diye bakanlar oldu,bakmayanlar oldu..
Kırılmış ve kendimi sıkıyordum gözlerimde dolan su birikintisini akıtmaya niyetim yoktu..
Asla ! Aciz biri değilim!
Ve yine bir an bahçenin o demir kapısınıda çektim çıktım..
işte yoldaydım bu bir bayram sabahı.. Evime gitmek istiyorum ..
Otobüse bindiğimde sanırım kötü bir yüz ifadesiyle gözükmeliydim ki bazı kişilerin belli etmeden bana baktıklarını hissettim tek kişilik bir koltuğa otuırdum kafamı cama yasladım...
evden uzakta indim,yürüdüm,yağmur tüm şiddetiyle karşımda işte elmi yaman,yağmurmu...
Artık gözümde ki su birikintilerini tutmanın hiç bir manası yoktu.. Sahil ayaklarımın ucunda damlara ise yanaklarımdan çeneme doğru süzülüyor tüm rmelim akıyordu işte .. Aksın.. Bırak..
Geride bıraktığım anneme üzüldüm,üzüldüğüne üzüldüm..
Playstimde Mahzar alanson : Bir sonsuz yağmur yağsa ısrarla çalmaya devam ediyordu..
Gece evde kalmadım.. Sanırım yine içmişte olmalıyım yine abuk,sabuk haraketlerle eylendim-eylendik,lakayit tavırlar,yalanlar...
kendim değildim,kendim olmadım,çünkü kendim olduğumda aldığım tepkiler yetmeliydi artık.. yetmesi gerekti..
Eğer iyi yazı yazabilme kabiliyetim olsaydı '' kendimiz ve tepkileriniz '' diye bir kitap yazmak isterdim.. Kendimi anlatmak,onları anlatmak,bayram sabahlarını anlatmak..
Bu ne ilk ne son... Biliyorum kırılmaya devam edeceğiz..

Bir bayram gecesi..



Biliyorum ..
Ne bizler aynı kaldık nede o beklediğimiz günler..
Bir kaç gün öncesinden aldığımız kıyafetler yatağımızın altına koyduğumuz ayakkabılarımız...
Sabah olunca heycanla babamın namazdan gelip bizi babannemlere götürmesini bekleyişlerimiz..
O kahvaltı..
Kalabalık bir aile..
Babannem,ablam,abim,annem,babam,ozamanlar minik olan kuzenim,ve yine o zamanlar bekar olan amcam,halamlar,eniştemler,ayşe teyzemler.....
Bayramlaşmalar,kahvaltıda ki espiriler,masaya konan patatez kızartması ve börek.. O güne özel olarak...
Her şey doğru ve dürüstmüş gibi sanki herkez gerçekten iyiymiş..
Aileden kişiler eksildi kişiler eklendi...
Kimsenin aslında gerçekten dürüst olmadığını öğrendik..
Ablam gitti önce sonra amcam evlendi sonrada abim..
Geriye kalanlar aynı değildi..
Anladık biz, sadece bayramlara özelmiş iyimser görünmek..
Biz büyüdük.. Gördük.. iyiyi ve doğruyu...
Bir kaç saat sonra bayram sabahı..
Ne yeni elbiselerim(iz) var ne yeni hayallerim(iz)..
Nede o kahvaltı sofrası.. Hani şu herkezin gerçekten süper olduğuna inandığımız..
Aslına bakılırsa öğlene kadar uyuyacağım..
Biliyorum..
Ne bizler aynı kaldık nede o beklediğimiz günler..
Ama yinede.. Formaliteden olsa gerek..
İyi bayramlar..

Kalıntılar..


strong>Cama vuran güneş ışınları yavaş yavaş gözkapaklarımın üstüne yerleşiyor ve uyanmam için sanki bir komplo kurulmuşcasına rahatsız ediyordu beni..
Elimde dünden kalan ellerimn teriyle yıpranmış,hırpalanmış papatyalar..
İlk defa bu evde etek başıma kalmıyordum ama ilk defa yalnızlığımda bu kadar erken uyanıyordum..
Kahve yok..
Mutfağın soğuk koyu mavi rengi güneşle gözlerimi kamaştırıyor papatyaların hala kalıntıları olan ellerimle gözlerimi ovuşturuyordum..
Kahvaltı yok..
Evde konuşulacak bir iki kelimeyi paylaşmak için kimseyi bulamadığında hüzünlenirsin,huzursuzlaşırsın..
Huzursuzlaştım..
ayaklarımın yavaş,yavaş halının üstünden kaydığını anladım.. Halıda yalnızlığa dayanamamış.. fayansların üstünden benimle birlikte kayıp gidiyordu..
dizlerimi kırıp olduğum yere oturdum sırtım balkonla mutfak arası güneşin tam hizasında..
Bacaklarımı kendime doğru çekip bir elimle sıkıca kavradım diğer elim ise rüzgara karşı yakmaya çalıştığım sigaramın kefili...
işte gün doğmuş saatler olmuştu..
Küller çoğaldı kül tablasında güneş açısını değiştirdi doğuya oranla ve ben aynı yerdeyim..
ezan sesi duyuldu aşağıdaki camiden..
Kalkmalıydım.. saatlerce aynı yerde hiç konuşmadan,duymadan,hissetmeden,aldırmadan oturdum..
Dilimde hep aynı nakarat ..
Kalkmak için ne bir sebebim nede halim vardı..
Koyu renkler kapladı mutfağı güneş veda etti tekrar yarın için gitti..
Kendimi sersem fakat tüm olumsuzluklardan arınmış kadar sakin hissediyordum..
yavaşça kalktım hafif gerildim koltuğa gittim..
Akşamdan kalma papatyaların kalıntıları var hala..
Vazodan bir papatya daha çektim bu gece bitermi yarın güneşi yine görebilirmiyim diye üzüle üzüle kopardım tek tek yapraklarını..
Ne kadar yazık bana ..
Dİlimde aynı nakarat..
'' majörler tükendi minörlere yolculuk .. Buselik makamına.. ''
yarın yine ellerimde papatya yapraklarıyla..<

Yol..


Yollar..
dar,uzun ve tam olarak yanmaya bile cesareti olmayan sarı loş ışıkların aydınlatma çabaları altındaki asfaltlar..
Aslında pekte şikayetçi değilim..
Uzun yol ve arka koltukta uyumakla uyumamak arasında müzik dinleyen ben ..
Elimde basılalı yıllar olmuş bir kitap arka bagajda uzun yolun vaz geçilmezleri olan bavullar yandan geçen arabaların motor sesleri ve arabanın içinde ki gidiceğimiz yer ile ilgili olan mutlu,komik,fantastik anıların muhabbeti..
Dudaklarımda neden olduğunu bilmediğim bir tebessüm cebimde titreyen telefonum..
Sanki ilk defa gidiyormuşçasına camdan yolları izliyorum, yanından geçtiklerimizi,yanımızdan geçenleri,akşamın sisiyle birlikte ayırt etmeye çalıştığım plakaları..
Ve daha önce çok defa uğranılan bir yere park ediyoruz amacımız biraz dinlenmek gerçi hoş pekte yorulmuş değiliz ama sıkıntıdan sanırım.. Arabadan indiğimizde ağır soğuklukta ve sonuna kadar temiz olduğuna garanti verebileceğim bir hava karşılıyor bizi montumun önünü daha bir sıkı kapatıyorum kapşonumu takıp ellerimi cebime sokuyorum bizim gibi onlarca dinlenmek için ark edilen arabaların yanından geçiyoruz kimileri 44 plakalı kimileri 36 kimileri 14..
Anlaşılan herkes birilerini ziyaret etme gereksiniminde bulunmuş tüm bunlar aklımdan geçerken babamın sesini duyar gibi oluyorum mp3'ün sesinden bir şey anlamadığım halde babamın yüzüne baktığımda bana doğru döndüğünü ve dudaklarının kıpırdanışını fark ediyorum kulaklığın tekini kulağımdan çıkardığımda yarım yamalakta olsa anlıyorum
'' karnınız acıktımı ? bir çay içelim şurada '' havanın soğuk olmasına rağmen her zamanki cafetaria'nın bahçesinde çaylarımızı yudumluyoruz açık büfe.. İştahım yok..
İnsanları izliyorum yan masada tek başına oturan kadını,karşıda ki aileyi,çaprazımızda duran salıncakları..
Saat gecenin 3'ü..
yeterince durduktan sonra tekrar arabaya marş'a basılır ve araba hareket halinde..
dizlerimi karnıma kadar çekip ellerimi bacaklarımın üstüne koyuyorum ve işte..
Yollar,yollar,yollar..
Ve bizi bekleyen insanlar.. Yeni yüzler..

Durdurulmalı..



Birilerinin bunu durdurması gerek..
Sürekli dönen şu alaturka renkli çemberi birinin cesaret edip parmaklarından vaz geçercesine elini ortasına koyması gerek..
Kim daha fazla susabilir ? benmi ? senmi ? omu ? hayatımız hep geniş zamanlı cümlelerden oluşur.. yaparım.. bilirim.. söylerim.. susarım.. dururum..
Cesaret edip şimdi ki zamana kim çekimleyebilecek bu cümleleri ? Benmi..
Ama ben daha çok başındayım.. bla bla bla.. Hep bir bahane..
ben şöyleyim,ben böyleyim,ben yapamam belki ileride yaparım..
minörlerden vazgeçip majörlere dönmek lazım tablara bakmak yerine doğaçlama..
ve şimdi ki zaman..

Kış..



Yağmur..
Kış geldi derin soğuğu ile..
Nefes alırken ciğerlerimin acıyabileceği kadar sert ve katı ..
Çocuk gibiyim..
Adımlarımızın sesi bizi kahkahaya boğuyor su birikintilerine koşup zıplamak hatta üstümüzün ıslanması tatlı atışmalar ardından arkadaşlarımla güzel bir yemek ..
Her şey ne kadar iyi gidiyor.. Değil mi?
Voleybol oynarken acıyan parmaklarımız, titreye,titreye inadına soğukta gezmemiz ,bahçede buz gibi bankın üstünde gitar çalıp şarkıların en güzel yerinde bağıra,bağıra eşlik etmemiz, kent kartımız da paramız bitince eve kadar soğuğa rağmen bozuntuya vermeden güle,güle yürümemiz ..
Ve derin bir sessizlik olunca ‘’ Hadi bu anı ölümsüzleştirelim.. Bir Resim? Gülümseyin! ‘’ demelerimiz..
Hayat bu olsa gerek; vaktin geçtiğini anlamamak ,otobüste uyurken mp3 dinlemek , yada derste arkadaşım dalmışken onu iterek sıradan düşürmek J ..
Ne güzel..
Önemli bir konuda herkesin gözleri dolmuşken yandan bir sesin ‘’ Ya ama açım ben ya ‘’ diyerek hepimizin açlığının aklına gelip konuyu boş verip kantine koşmak yada caddede bir yerde her zamanki yemeğimiz..
Kış geldi..
Ama üşümüyorum.. aksine huzurluyum ben..
Ve..

‘’ hadi bu anı ölümsüzleştirelim.. Gülümseyin ! ‘’ Click..

işte öyle


Hayat,hayat hayat...
Bir bulut inse tırmansak ucundan gökyüzüne doğru..
Derin.. Mutlu..
Huzur.. Sessizlik..
Karalasam tüm hatalarımı silgi kullanmadan yazabilsem tüm her şeyi..
Kül tablasının ağır kokusu rahatsız etmiyor beni derin,derin nefes almak da öyle..
Hatta belki de alışkanlıklarıma bile yeniden alıştım sanırım..
Hiçbir çelişki bunaltmıyor hiçbir hüzün ağlatmıyor beni aksine dedim ya ..
Derin.. Mutlu..
Sevdiğim bir parça çalıyor playistim de sesli bir şekilde eşlik ediyorum kimsenin dinlememe alışık olmadığı bir şeymiş gibi ..
Dedim ya..
İşte öyle..

Kadın ve Adam


Kadının sanırım tek sorunu fazla alkol almakmış adam bunu haftalık bir kadeh sanarken kadın her gün içmesi gerektiğine inanırmış sarhoş olup güler saatlerce belki de ağlarmış.. Alkol kötü bir şey..
Kavga etmişler bağırıp çağırmışlar adam kendini salıvermiş rüzgarın altına kadın ağlamış adam duymuş geri dönmemiş kadında dön dememiş..
Yine alkolün dereceyi son limitine vurduğu bir akşam kadın aramış telefonda ki ses onu hüzünlendirmiş..ve Kadın..

- Seni özledim.. demiş adam ise..
- Alkollümüsün ?
- Evet.. özür dilerim
- bende
- Seni seviyorum.. '' demiş kadın.. Adam ise ''
- .. Bende ..
- hoşçakal
- hoşçakal

telefonu kapattıktan sonra kadın bir sigara yakmış uzun uzun ağlamış onu düşünüp hissederek adam ise yatağına yatıp uyumuş ..

Ertesi gün ne adam nede kadın aramamışlar birbirlerini. Geceye alışmış kadın dışarı çıkacakmış arkadaşıyla o sırada gecenin koyu renginde birisi belirivermiş uzaktan ona doğru yaklaşırken kadın tedirginleşmiş.. o'ymuş.. Konuşmuşlar adam.. :

- Sana sarılmak istiyorum .. Kadın ise
- hayır sanırım burada olmaz..
- iyide benim hiç bir şey umrumda değil ki
- evet ama benim umrumda..
- Eskisi gibi olacak mı? Bana bir şey söyle ?
- Seni seviyorum
- bende .. Seni seviyorum
- Yarın birlikte bir şeyler ?
- tamam ben msj atarım sana duruma göre ?
- :) hoşçakal
- ben biraz dolaşıcam çıkarsan burdayım..
- :)

biraz trajedi biraz komedi kadın kız arkdaşı ile paylaşmış bu olayı tebessümlerle geçirilmiş gece.. Kadının kontör olayı tamda zamanında onu bırakmış ortada kontör bitmiş.. Msj atamamış Bütün gün beklemiş belki adam arar diye oda olmamış..
Adam bir başkasıyla geçirmiş gününü.. Kadın farkına varmış.. Değer vermek değil almak gerekiyormuş..
Alkolün verdiği bir paylaşımmış adam sadece .. Bir alışkanlıkmış..
Hoşçakal demiş son kez ve öyle kal
Kusursuz bir ayrılık vaktiymiş playstnde ise ona hitaben şarkının içinde bir kaç cümle geçiyormuş..
Kadın alkolikmiş.. Ama mutluymuş..
Birisi ile tanışmış birlikte uzun uzun dertleşmişler.. Senaryo senin demiş.. Rollerini istediğin kişiye sen dağıtabilirsin üzülmen yersiz kıskançlık elbette senin en doğal huyun gülümse..
Kadın gülümsemiş..
Televizyonun ışığı karşısında gün etmiş geceyi..
Işıklar cama vurmuş.. Gözleri kamaşmış.. Huzursuzca kıpırdanıp hazırlanmış yeni güne..
Son kez ellerine bakmış.. Boşmuş ama .. Ama olsun demiş..

Kelebekler belki yeniden cama konduğunda geri gelecekmiş tüm kaybettiği zamanlar..
Adama son mesaj..

Son kez yüz üstü bıraktım seni dayan ne olur.. sen ordaydın her şeyin ortasında dimdik sen ordayken ben yanında ama biraz eyik.. Bu akşam olmayacak bu akşam olmaz bu gün bu akşam doğmayacak bu güneş batmaz bu gün..

poor misguided fool

bir cuma günü daha...
bir kaç nefes ve bruno.. playstmde ise.. starsalior - poor misguided fool..


As soon as you sound like him
Give me a call
When you're so sensitive
Its a long way to fall

Whenever you need a home
I will be there
Whenever you're all alone
And nobody cares

You're just a poor misguided fool
Who thinks they know what I should do
A line for me and a line for you
I lose my right to a point of view

Whenever you reach for me
I'll be your guide
Whenever you need someone
To keep it inside

Whenever you need a home
I will be there
Whenever you're all alone
And nobody cares

You're just a poor misguided fool
Who thinks they know what I should do
A line for me and a line for you
I lose my right to a point of view

I'll be your guide in the morning
You cover up bullet holes

As soon as you sound like him
Give me a call
When you're so sensitive
Its a long way to fall

You're just a poor misguided fool
Who thinks they know what I should do
A line for me and a line for you
I lose my right to a point of view

Günlükten bir sayfa..

Merhaba Pörp
Sana ara,ara yazmak bir zamanlar hoştu ve güzeldi
Ama bu gece öyle değil pörp..
Sana lütfen demiştim istemediğim şeyleri yapma yada bana yaptırma..
Hiç beni dinlemedin..
Hayır pörp.. Bu gece değil.. Bu gece ağlamak istemiyorum.. Bana The butterfly Efect – Gone dinleyip ağlatamazsın..
Lütfen pörp.. Bu gece olmaz.. Zaten henüz toparlanmış değilim ama sen sürekli bir şeyleri irdeliyorsun sana olmaz demiştim ! Ağlamak istemiyorum ! sürekli melankoli bir havanın ardına saklanıp bana bunları yaptırıyorsun istemiyorum ..
Sana hiç beni ne kadar kırdığını söylemiş miydim ? .....
Hatırlıyor musun o geceyi ? hani Sinan da dahil olmak üzere bir çok kişiyi korkutmuştum.. Üzmüştüm onları ? hatırlıyor musun ? İşte o günde bana ağlayana kadar The butterfly efect albümü dinletmiştin..
Neden .. neden..
Sanırım seninde artık o melankoli havanın ardından çıkıp güneşe yüzünü dönmen gerek ? Sana yardımcı olamıyorum kontrol dışısın bazen çok mutlusun bazen çok umutla her şeyi es geçen bazense böylesin işte..
Lütfen Pörp!! Lütfen !!!
Ağlamak istemiyorum.. lanet olsun pörp.. Sanada herşeyede ! Sensin her şeyin sorumlusu ! Lanet olsun senden nefret ediyorum pörp ! asla sevmeyeceğim seni ! Tıpkı en sevdiklerim gibi! asla sevmeyeceğim seni!!!!

Asla sevmeyeceğim seni...
Bir sonraki satıra kadar ... Ellerim üşüdü..
Hoşça kal pörp..
- Hoşça kal Silent...

:) en sevdiklerim..

Günde yaklaşık 2 yada 3 saat gördüğüm en çok sevdiğim kişiler..
Benim için artık sadece isim taşıyan kişiler..
En çok sevdiklerim..
Büyüdüm.. ve zaman kavramım ben büyüdükçe azaldı.. Eskiden çok eskiden hiç yanımdan ayrılmayan kişiler şimdi ihtiyacım oldğunda parayı vitrinin önüne yada odamdaki sehpanın üstüne bırakan kişiler.. Benimde buna alışmışlığım ve doyumsuzluğum yüzlerini unuttuğum kişiler.. Uzun mesailer kısa birlikte geçirilen zaman dilimleri.. Hatta haftada 3 kez hiç görmediğim kişiler..
Büyüdüm fark ettilermi ? Büyüdükçe patatez yemeğinden etten nefret ettiğimi bilmeyip yada bilmeye fırsat bulamayıp birlikte geçiriceğimiz gün adına plan yapan kişiler..
'' mangal yaparız hatta.. '' cümlesi.. Halbu ki ben nefret ederim..
Senin SInıfın üst kattaydı değilmi ? soğuk olur bu mevsimde.. Alt kattaki sınıfta okuduğumu bilmeyen kişiler..
Ya sen mühendis ol.. diyip eşit ağırlık bölümünde okuduğumu bilmeyen kişiler...
Matematik sınavın ne oldu ? diyip o sınavdan çoktan geçtiğimi bilmeyen kişiler..
Ya Noldu grup işi ? sahne alıcaktınız ? diyip grubun çoktan dağıldığını bilmeyen kişiler..
Ama en çok sevdiklerim.. Ben haber verirsem biliyorlar.. söylemezsem hiç sormuyorlar.. Bende bu kargaşa ve bi anda en çok yalnız kalan ve onların geçerli bir sebebi olduğu için sesini çıkarmayan kişi sıfatında olan birisiyim işte..
Hayat güzel ve biz körüz.. Görmeye çalışmalıyız en azından.. Sıkılsakta yalnız kalsakta..
Saat 7.. Ve yaklaşık 4 saat sonra yatacağım en sevdiğim kişileri görmeden..
İyi geceler en çok sevdiklerim..

Beklenen bilinenler..


Aslında her şey Pörp'ün dediği gibi bunu kabullenmek bana ve kimilerine hüzün versede doğa bu ve gerçekde bu..
Doğar,büyürsün ve ölürsün dedi..
Haklı.. Doğdum ve gün geçtikçe her güne göre biraz daha fark ediyorum büyümekte..
Ve bir gün öleceğim tıpkı diğer ölenler gibi.. Kimileri bunu depresif hale getirip her şeyin sonunu buna bağlıyor kimileri ise asla bu son gelmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyor.. Hep öyle gidecekmiş gibi..
Bahçede mektup yazmaya çalışan arkdaşımı görünce bunu daha iyi anladım..
Sürekli bir şeyler yazıyor ve daha noktayı koyamadan tüm cümleyi siliyordu yanına yaklaşınca tedirginlikle birlikte hafif utangaç haliyle yardım istedi onunla birlikte bende strese girip kağıda baktım sensiz ölürüm.. Sensiz öleceğim.. Gibi cümleler sıksıkla tekrar etmekle birlikte okunduğunda tamamen coldplay-fix you parçasından farksızlaştırıyordu insanı..
Ben onsuz yapamam dedi.. Yardım et et ki dönsün bana Biliyorum belki kendi cümlelerim olmayacak kandıracağım onu ama olsun ! yeterki dönsün diyordu..
Üzüldüm.. İnsanın bunları yazacak birinin olması belki güzel bir şeydi ama bu satırları ona yazarken hissedilen duygu hiçde hoş değildi.. oldukça kötüydü hatta berbattı.. Boşver dedim bırak gelecekse kendi gelsin Hem o gelmek istemiyorsa senin onu zorla mecbur edip döndürmen neyi değiştirirki ? off.. Anlamıyorsun.. diyip başka birisinden yardım istemeliyim en iyisi dedi.. Anlayabiliyordum ama ben hiç yazmaya çalışmadım ki.. yada çoğu zaman yazdım .. hep kendime yazdım günler-aylar geçtikçe birikti yazdıklarım gülümsdim kimi zaman okuduğumda kimi zaman vay be dedim kendi kendime neler yazmışım Bunları yazan gerçekten benmiyim ? İşte zamandı herşeyi çözen zaman geçti biz büyüdük ve her şey sıradanlaştı .. Kocaman olan hayallerimiz minicikdi artık büyük ellerimizde kaybolur olmuştu..
Benden 1 yada 2 yaş küçük olmasını sebep bularak '' zaman geçince bunlara güleceksin '' diyebildim anca Sen çokmu büyüksün benden ? dedi sitemle hayır.. ama inan bana ırak 1 yılı bir günün bile etkisi oldukça fazla oluyor bu dönemlerde .. Kızdı yırttı ve attı kağıtları yazılan duygular yerlere saçıldı parçalar halinde hızlıca uzaklaştı yanımdan attığı her adımda dahada büyüyordu aslında önce hızlı hızlı gidiyordu sonra adımları yavaşlamaya başladı çünkü her adımda pişmanlık duygusu dahada çökertiyordu onu yada dahada bilinçlendiriyordu.. Büyümek buyd işde anlamak :) Bazı şeylerin pişmanlığını yada hatasını kabullenmek..
Aradan günler geçti.. Oldukça neşeli bir havada arkadaşlarıyla birlikte otururken gördüm onu gülümsedim oda bana gülümsedi haklıymışsın dedi :)
İnsan büyüyor ve kabulleniyor gün geçtikçe durdu ve ..
Aslında büyürken yanımda olmasını isterdim dedi ama ya sonra ? Oda büyüyecek benimle daha farklı olucaz o ve ben aslında çok ayrı kişileriz .. Sağol yinede dedi ve arkadaşlarının konuşmalarına geri döndü şakalar ve gülme sesleri arasında kayboldu sesi bende arkdaşlarımın beni çekiştirmesiyle devam ettim bahçedeki adımlarıma..
Zil çalmıştı derse girmek gerekti hızlıca ilerledik kapıya doğru..
Büyümek buydu işte .. Sorumluluk demekti..
belkide ihtiyacımız anlamamız gereken tek şey bir zil sesiydi..

29-10-2007

keşf'i alem'in derin,tazzikli inişli çıkışlı yollarında kendimizi arama çabamızdı müzik dediğimiz şey.. Korkuyla hipodramın en üst plakasına zıplama çabasıydı bizimkisi..
Elimizde ne nota ne tab nede bir besteyle girdik koyu karanlığa düşüncemiz sadece nasıl bir şey ile karşılaşacağımızdı.. Ne azdık nede çok sadece 3 kişydik..
Önce bas sesi duyuldu sonra elektro ve sonrada davul.. topu topu 60 dakikadan oluşan bu zaman dilimi içinde bi anda bulduk kendimizi.. Neydik ne olmak istiyorduk tüm soruların kapıları işte o noktada açılıverdi zaman dolmuşdu bizse almakdan zevk aldığımız o tadın damağımızdaki bıraktığı mutlulukla çıkıverdik ..
denize doğru bi cafeteriada ki o 3 çayın eşliğinde konuşmaya başladık uzun uzun..
Birbirini anlayan kopmak istemeyen 3 kişi .. kelimelerin ağzımızdan dökülüşlerindn bile zevk alıyorduk..
Gülmek için bahane arar olmuşduk.. Bu saatten sonra müzik ve biz basit bir cümlenin 2 anlamlı öznesiydik.. Biz ve müzik..
Müzik neydi bizim için.. herşeydi belkide.. Tanışma sebebimizdi gülme sebebimizdi bizi bir araya getiren şeydi..
Ve son olarak..

müzik tablar değildir..
biri (!)' nin dediği gibi müzik hissiyattır ;)

Yaşayış Biçimleri


Havaların git gide soğuması ve benim yoğun tempodan dolayı eve,odama seyrek uğrayışlarım ve geldiğimde sadece yatmama neden olan yorgunluğum haliyle değer vermenin ne demek olduğunu bir hayli anladım en ufak ayrıntısıydı bu...
Verdiğim uzun arada bir çok yeni insan keşfettim tanımaya,anlamaya çalıştım..
Onlar gibi olamazdım yetişme şeklim ve kurallarım buna mani olmak için en küçük ve en etkili şeydi. Hayatı sadece 1 günlükmüş gibi yaşamak kimileri için bir felsefe olsada benim için oldukça saçma.. Hayat bir günlükse ya bunca yaptığım şey ? onlar hangi günlerde olan bitenlerdi ? ağladıklarım,güldüklerim,kapislerim,kıskançlıklarım hepsinin aynı günde olması yeterince çelişkili değil mi..
Onlara sorduğumda sabah ağlayıp öğlen güldüm akşam yaklaşıyor ve ben kaprislerimle kıskançlıklarımla elimdeki bedeni keşfediyorum dediler.. Sadece güldüm ve geçtim şuanda yaptığım gibi..
1 saat önce tanıdığım bir bedene sadece ufak bir çekim hissettim diye nasıl dokunablirim ve sonra hiç bir şey olmamış gibi nasıl kıyafetlerimi giyip çıkıp gidebilirim arkamda bıraktığım yüzün hiç mi benim hakkımda endişesi olmayacak.. Hiç mi ufak ve ağır hakaretler etmiycek..
Mesigu'nunda dediği gibi..
Anneme '' Beni saf ama temiz yetiştirdiğin için teşekkür ederim '' ...

kısa bir hikaye..

uzun uzun yazmak her şeyi anlatmak istiyorum !
ne olur kimse yargılamasın beni bırakın kötü olsun karamsar olsun rahatlamak istiyorum içimde bi şey var anlatmak istiyorum baktığımda anlatamycağım bir şey yada konuştuğumda acizlikten belli bile edemyceğim..
Hani insan bazen daralır nefes alamaz ? ortada hiç bir sorun yoktur ?
öyle bir andayım işte .. hiç iyi hissetmiyorum sanırım acizlikmi bu ? yoksa yorulmak mı ?
yoruldum sanırım yavaş yavaş tırmanmak istiyorum tek tek indiğim basmakları yeterince zamanımız var..
Ne dediğimi ne yaptığımı bilmiyorum.. Biraz şarkı söylemek istiyorum bir yudum kahve bir tane sigara ..
Lütfen..
olmuyor.. anlatamıyorum..

ve sana..


Televizyonu açık unutulup
ıssız uykulara dalınmış
hüzünlü bir otel odası gibi seviyordum onu...
uykumda rahatsız olmayayım diye
televizyonu kapattığı anda fark ettim
bu işte bir yalnızlık var..
sana dokunmadan önce sıradan gibiydin
elim tenine çarpınca usulca dudaklarına kayınca
daha fazla anlatırsam
sana bağlanırsam zaman seni alıp götürmezmi..
oysa tam gitmiştin ayakkabılarımı çıkaramazken ben
sonra anladm iyi görünmek için kalmak yetmiyor..
ve o an farkına vardım...
tam ayrılırken tanırız birbirmizi...

Birazda beni sen anla..

her sabah uyandığımda bu sabah başka diyorum bu sabah artık her şeye yeniden başlamak..
Ama her bir önceki sabah gibi o sabahda diğerlerinden farksızlaşıyor...
yataktan kalkıp derin bir nefes.. yetmiyor kafamı suyun altına sokup ayılana kadar orada kalıyorum bir anda derin bir nefes daha yaşamak ne kadar değişik bir şey..
Bitmek üzere olan sigara paketinden bir tane daha çıkarıyorum hafif esen esintide çakmağı yakmak güç iki avcumla sarıyorum ateşi yavaşça yaklaştırıyorum dudaklarımı bi anda içine çekmek..
önceki akşamdan kalmış odam her yer her yerde toplamak lazım düzenlemek lazım bir şeyler yapmak gerek.. ama hiç halim yok bende önceki akşamdan kalmış olmalıyım izlenebilcek bir film koyuyorum bilgisayara açıyorum ve geçiyorum karşısına muhakak iki kişilik oluyor filimler ya ayrılık ya barışma ya kaçış hepsi seni beni onu anlatıyo sanki ve o filmin sonundaki soundtrack.. İşte orda ağlamaya başlıyorum aklımdan karaler geçiyor sen ve ben ile ilgili olanlar masamın üstüne yatırıyorum hepsini ve olağangücümle itiyorum hepsini aşşağıya bir daha hiç görüşmemek üzere elveda..
Hiç bir veda u kadar zor olmamıştı diye düşünüyorum kendi kendime kıyamamki yaşanmışlıkları çöpe atmaya bir kez daha görebilseydim seni bir kez daha dinleseydin ve belki bir şans daha.. yo.. Şansla hiç bir şey olmaz bak buda olmadı işte bana derin bir nefes daha lazım.. Bi anlık çekişten sonra başımın dönmesine yarayan sendin bu..
Şimdi bak seni nelerde arıyorum..

rüya..


Uyuyordun.. Ben uyanalı bir hayli olmuştu halbuki.. gözlerimi sana dikip sana son kez veda etmenin acısını nasıl kaldıracağımı az çok tahmin etmek istedim gözlerim doldu.. sol üst çekmeceden bir kağıt ve bir kalem aldım sana birkaç veda cümlesi yazabilmek için hiçbir cümle yakışmıyordu bu kağıda hangi cümle beni senden ayırabilirdi ki.. Bomboş bir kağıt göz yaşlarım üstüne damlıyor tek,tek.. Derin bir nefes çektim içime senin nefesinle karışık bir halde tümüyle benimdin işte nefesimi dışarı vermek istemedim hep benimle kal diye ellerim titreyerek saçlarına gitti dokundum yanından kalktım eşyalarımı hazırladım kağıt hala elimde buruşmuş ellerimde ki terden o kadar güzeldin ki bakmaya doyamadım.. aklımda kalan son satırları yazdım kağıda..
‘’ kim bilir.. Belki yıllar sonra.. ‘’
koridordan kapıya ilerledim kapıyı yavaşça kendime çektim hafif bir tıkırtıyla açıldı eşyalarımı tutmaya mecalim yoktu sen orda ve ben gidiyorum.. bir anda çıkıverdim kapıdan merdivenlerden indim demirlere dokuna,dokuna.. senin ellerinin buraya değdiğini hissederek.. ve dışarıdaydım artık ne sen vardın yanımda nede ben yanındaydım..
Bir anda geri dönmek istedim! Yanına ! arkamı dönüp tam sana gelecekken yollar kayboldu bir anda ! neredeydi geldiğim yollar her taraf büyük siyah binalarla kaplanmıştı yollar yok olmuştu gürültülü araç sesleri seni düşünmeme mani oluyordu dizlerimin üstüne çöktüm.. Oturdum ve ağladım..
Seni seviyordum..
İşte o an uyandım hepsi bir rüyaydı! Bir şey hariç.. yoktun.. Sen gitmiştin son konuşmamızda sen her ne kadar bilmesen de hıçkıra,hıçkıra ağlamıştım gideceğini anlamıştım..
Bu yüzden sana sarılırken suskunlaşmıştım.. Bu yüzden yüzüne uzun,uzun bakıp susmuştum.. Keşke söz verseydin bana.. yada çıkmasaydın karşıma..
Seni çok özledim gittiğinden beri bir türlü iyileşemedim gitmen hataydı tamam bende masum değildim ama yinede kalamaz mıydın ! kalmalıydın..
Uzatmamı sevmiyorsun biliyorum.. Seni seviyorum..

Kolaj..


Sabah aynı sevinçle uyandım yatağımdan kalktım deli gibi dönen pervane bile bozamıyordu neşemi.. Ayırdığım kıyafetlerimi denedim tek,tek üstüme en güzelini seçtim saçlarımı taradım ufak bir makyaj ve hazırdım artık...
Atlaya,atlaya indim merdivenleri hızla bindim otobüse dedim ya şanslıyım baksana otobüs bile hemen geliverdi! İstasyonda inip trenlerin uğultusu içinde adımlarımın sesini duymaya çalışarak yürüdüm trenin hareket sesi olmalıydı bu bindim ve insanlara baktım sanırım öyle heyecanlıydım ki onlarda bunu fark ettiler ve bana bakıp gülümsüyorlardı.. İşte hareket etmişti tren 1.durak,2.,3.,4.,....20....
İşte gelmiştim... Sana ne kadar da yakındım ! hani beni buradan alırdın ya! Elimi tutardın çekingen bir tavırla öperdin... sonra ise kocaman bir sarılma ! bu sıcak havada bile yinede bunalmazdım ben! Ne kadar ne kadar güzel bak gülümsüyorum!
İstediğin gibi gülüyorum rahatça ama.. ama sen yoksun..
Beni alman gereken yerde sen yoksun.. Ben buradayım fakat sen yoksun..
Geldiğimden bile habersizsin.. Ben ise sürpriz yapmak istemiştim.. ama sen gideli çok uzun zaman olmuş..
Burada karşında olup bana sarılırken gökyüzüne dikmek isterdim gözlerimi uzun,uzun sana bakmak sonra elini tutup yola devam etmek..
Son günlerde hep böyle sanki sen varmışçasına hazırlanıp çıkıyorum evden bilmediğim yerlere bilmediğim yollara tanımadığım insanların yüzlerine bakıyorum tanıdık bir şeyler bulurum belki diye ama yok senden hiçbir şey yok geriye..
Çikolatadan bile nefret ediyorum artık biliyor musun.. Aklıma geliyorsun ne yapabilirim ki.. Sakın yanlış anlama senden nefret etmiyorum! Sadece seninleyken yapabildiğim şeyleri ben artık tek başıma yapamıyorum.. Ben .. Ben bilmiyorum olmuyor işte ..
Eve geri dönüyorum ne üstümü çıkartıyorum nede ayakkabılarımı.. Öylece giriyorum içeriye en son sen bağlamıştın ya ayakkabılarımın bağcıklarını çözmeye kıyamıyorum! Odamda hala dönmekte olan pervane ne kadar da sinirimi bozuyor.. üşüyorum.. yatağımın içine girip kafamı örtüyorum evde kimsenin olmamasına rağmen yinede utanıyorum ağlamaktan.. ve dilediğimce ağlıyorum gözlerim acıyana kadar kim bilir belki de bu halimi görsen..
Yattığım yerden gök yüzüne bakıyorum..
Senin için bir yıldız tutmuştum,ikimiz için, uzun zaman evvel.. Şimdi yok o yıldız.. Anlaşılan kayalı çok olmuş...

Ben
Sadece..
Sadece .. Sadece... seni
Özledim..

Teşhis - Tedavi..

Yazabilcek hiçbir şeyim yok artık bir beklentimde yok bir amacımda yok geldik gidiyoruz hesabına yaşamaya devam ediyorum... Kusmam gereken öyle çok bağırtılarım var ki bir başarabilsem.. Sürekli tek çizgi üzerinde çizginin dışına çıkmadan yürümeye çalıştığım hayatımda artık daha kötüsü olamazdı her şey öyle berbat dizayn ediliyor ki bir şeyi yerinden kaldırsam geri kalan her şey paramparça oluyor.. Sanırım her şeyde derin çatlak izleri var kimisi zaten paramparça..kimisi parçalanmaya hazır durumda.. sırasını bekliyor..
Bazen yeter bu kadar diyesim geliyor ellerimi kulaklarıma kapamak ve lütfen yeter artık! Diye çığlık atmak çünkü öylesine sıkıldım ki artık sürekli yerlerden kırıklarımı toplamaktan bir kerede yere düşünce incilmeyeyim istiyorum artık kırılmayayım..
Kaybettiğim her şeyden herkesten özür diliyorum ve kırdığım tüm detaylar okumadan imzaladığım tüm kurallar bilinçsizlikten doğan yanlışlar.. Biliyorum.. Hepsine yeni baştan başlamak gibi bir lüksüm yok artık.. Kaybettiklerimi geri kazanıp tekrar bir şans almak gibide ama şu da var ki artık hiçbir şeyden korkum yok..
Sanırım artık kaybedecek bir şey kalmadığından..

kendime bir not..

Ufak bir mektupla başlamak istiyorum herşeye .. Yeniden belki,kendime mektup yazarak.. Kendim için ağlaya ağlaya mektup yazmak istiyorum şu güne kadar hep başkaları için ağlanmış hayatımızda neden kendimiz için ağlamayalım ki.. Bu çok özel olmazmıydı.. Yazmak istiyorum.. Hiç durmadan anlatmak kendime anlamak istemediklerimi... Duymaktan kaçtığım ne varsa bir bir duyurmak istiyorum artık zaten duymaktan kaçtıklarım yüzünden bu köşeyi kendime yer edinmedimmi.. Güneşi göremeyenlerdenim..

Değiştik



Elimizdekilerle yetinemeyip hep daha fazlasına sarkdık belkide şöyle olsa daha iyi olur diye diye en kötüsüne vardık sonra ilk kaybettiğimiz şey her zaman en değerli gelmeye başladı ama çoktan kaybetmiştik bi kere kaybedileni tekrar kazanmaya çalışmak yersiz kaybettik kabullenmeliyiz..
ama bazen düşünceler öyle tırmalıyorki beynimizi öyle geri istiyoruzki kaybedilen her şeyi bu sefer hata yapmıycam dercesine sadece o olsun istiyoruz ama şuda bi gerçekki bu yalanımıza kendimiz bile inanmıyoruz :)
yine gecenin bir yarısı yine düşünceler düşünceler düşünceler..
Çok alkol az düşünce tabirindeyim devame diyorum kaybettiklerimi geri istemekden daha az utanıyorum böylece.. Özür dilerim her şey için tek amacım sadece herkes iyi olsun gibi şeylerdi ama herşeyi mahvettim sadece zarar vermek istemedim çünkü kendimi biliyodum eninde sonunda zararı istemeden vericekdim bunun olmasındansa kaybetmeyi göze aldım ve kaybettim şimdi ise keşke diyorum her zamanki gibi umarım bu keşkeler bir gün biter..
Ve playstte bana bunları düşündüren bir şarkı :) ...


özledim seni bugün sebep yokken uzansam hayallere dokunurum sandım bak yıllar,aylar geçmiş üstümüzden hala ik günkü gibi aklımdasın özledim seni..
sen duyduğum en güzel cümlenin en güzel öznesi.. tanrının unuttuğu bu kentte cennetten düşen bir manzara gibi özledim seni..
Söylenicek çok sözüm vardı hepsi yarım kaldı neler ummuştum hayattan elimde ne kaldı ? kırılan kalbimmiydi yoksa karnımdaki bu sancıyla küflenmiş ruhum unutmadı unutmadı seni hala..
özledim seni bugün sebep yokken uzansam hayallere dokunurum sandım bak yıllar,aylar geçmiş üstümüzden hala ik günkü gibi aklımdasın özledim seni..

Buz gibi bir nefes


Yine uzun bir gezintiye çıktım bugün vapura bindim ama bir önce ki bindiğimden çok farklıydı her şey düşünecek hiçbir şeyim yoktu merdivenlere oturdum kafamı duvara yasladım ve uyukladım..
Bir adım daha yalnızdım artık ne güvenim var diğerlerine nede saygım hayat işte zorunlu olarak yaşıyoruz ama bu zorunlulukta hiçbir şeye mecbur değilim..
Akşamdan kalma mesaja takıldı gözlerim ‘’ Senden sakın nefret ettiğimi düşünme...Seni hiç bir zaman yalnız bırakmak istemezdim..iyimi yapıyorum kötümü bilmiyorum ama içimden bu geliyor umarım mesajıma uyanmazsın güzel rüyalar görüyorsundur..Kendine iyi bak..’’
Bu sefer gülümsemedim hatta hattımı çıkardım ve kırsam dedim kimse ulaşamasa bana hani onlar iyimi yapıyorlar kötümü yapıyorlar biliyorlar ya onlara bir nebze yardım etmek adına kaybolsam ortalıklardan.. Nasıl bu kadar çabuk yok olabiliyorlar ? ben mi fazla basitim ? İstedikleri zaman yalnız bırakabiliyorlar istediklerinde benim kapım her zaman açık olabiliyor.. Ama giderken de senden nefret etmiyorum sen çok iyisin kendine iyi bak gibi göz doldurucu lafları da hediye bırakıyorlar yanıma bu laflara kanıyorum işte..
yol boyunca soru işaretlerinden kurtulmak istedim aslında artık o kadarda önemli değiller benim için artık,sanırım pek fazla önemsediğim kişi de yok. Birkaç arkadaşım ve ailem gibi sayılabilecek çoklukta..
Müziğim var ve arkadaşlarım işte bunlar yetiyor artık başka hiçbir şey istemiyorum bıktım usandım gidenlerden gelmelerini de istemiyorum artık belki birkaç gece daha beklerim sonra zaten,bir sonraki vapura bindiğimde aklımda olmayacaklardır.. o kadar uzun süre yalnız kaldıktan sonra geri gelseler ne önemi var ki .. Artık tek derdim nefes alıp vermek..
Vapur sahile yanaşıyor yine gözlerimi ovuşturuyorum nefesimi içime çekiyorum buz gibi hava ciğerlerimde..
Bir nefes daha..

Sinmiş bir beden..


İnsanların aşırı duyarsızlığı ve benim gitgide yalnız kalmam fena halde miğdemi bulandırıyor Bilindik kurallar sabit fikirler ve tek başına lider kalmanın dayanılmaz yalnızlığı.. Sanırım artık gitgide daha da yalnızlaşacağım belki de önce düşüncelerim terk edecek beni sonrada ruhum. Aslında bunlar gayet doğal her insan biraz yalnız kalmalıdır belki birkaç saat belki birkaç yıl belki de.. birkaç ömür..
Aslında yalnız değilim ağladığımda hala yanıma gelebilecek birkaç insan var ben bunları yazdığımda yada anlattığımda hala omuzlarıma dokunup yanındayız diyenler var evet gerçekten yanımdalar ama gidenlerde var.. Giderken ‘’ sende düşün bi.. ‘’ diyenlerde var sanırım gidenler haklılar beklenmiycek kadar suratsızım yada fazla bencilim sanırım hep tek taraflı yön veriyorum olaylara sonrada gidiyorlar işte..
Yolda yürürken insanların içinden geçiyorum saydammışım gibi,yanımdan geçen biri hızla çarpıyor ve fark etmiyor bile yoluna hızlıca devam ediyor yürümeye devam ediyorum bir gitar görüyorum vitrinde çok parlak.. içeri girip denemek istiyorum fakat elim perdelere o kadar uzak ki o kadar sinmişim ki bedenime yalnızlık o kadar ağır çökmüş ki üstüme ruhum ezilmiş kalmış altında yıkıntılar arasında bir ışık görme umuduyla hala çırpınıyor ayak ucumda..

Kamburluk



Bazen çıkmaz denilen yollar üstünde konuşulur bazen bu konuşmalar uzun tartışmalara bile neden olabilir ve konuya son noktayı bu yolun bir sonu yok önüm karanlık! Cümlesi koyar
Her yolun bir çıkışı vardır, bazen gökkuşağına bağıntılı bir çıkıştır bu , bazen ise önünde duran kalın ve yüksek duvarın arasından minicik ışığın sızdığı bir deliktir.
Önemli olan her daim bu çıkışın var olduğunu bilmek ve ona doğru küçük ama dimdik bir bedenle yol almaktır.Ruhen Kambur bir bedenle ne kadar yol alabilir ki bir insan? Kafasını kaldırıp gökyüzünü göremedikten sonra o duvardan sızan ışığı nasıl görebilir yada gökkuşağının başlangıcını keşfetmeye nasıl yeltenebilir ki?
Oturduğunda rahatça nefes alıp veremiyorsa kafasındaki çıkış yolunu bulabilir mi..
Bence hayır ruhundaki kamburluk bir zaman sonra bedenine işler gittikçe yan basan ve kamburlaşan bir beden haline geliverir ve sonunda kendini kendince haklı çıkarır..
Artık bu yolun bir sonu yoktur.. Önün karanlık..

Bir yudum çay ve vapurlar..


Vapur seferleri o kadar da kötü değildir aslında; vapura binmek için sıkış tıkış jeton almak hızlıca vapura koşmak ve vapur hareket edene kadar yukarı çıkış merdivenlerine oturup bir şeyler düşünebilmeyi düşünmek elbette ki sıkıcıdır ama ya sonrası.. :)
Vapurun o hareket sesini duyduktan sonra ki dalgaların denize yayılması hafif,hafif maviliğin derinlerine doğru yol almak gibisi var mıdır ki.. Bunlar olurken bir yandan çay servisi gelir bir yudum sıcak çay,kulağında mp3’ün cızırtılı sesi ve maviliğin serin rüzgarı.
O an işte her şey aklına geliverir hataların,yapabildiklerin,yapmaya çalıştıkların ve her şeye rağmen yapamadıkların. Her şeye rağmen mutlu olursun sanki her şeyden çok uzaktaymışçasına ellerini hafif öne doğru uzatır ve parmaklarını açarsın rüzgar parmaklarının arasında dolaşır boynun rüzgardan hafif ağrır gibi olur hafif hareket ettirirsin işte ufak bir boyun hareketiyle aklındaki tüm olumsuzluklarda yere düşüvermiştir geriye huzurun kırıntıları kalmıştır. Telefonunu eline alıp mutsuz ettiğin insanlara mesajlar çekivermek gelir içinden özür dilemek değil de onu anımsatan birkaç net cümle kurmak mesajı yazar ve gönder dersin kontür bitmiştir ve iletilemez gülümser ve olsun yüzüne karşı söylerim ! böylelikle anlık tepkisini görürüm.. der geçersin.
Çayının son yudumun alır ve kafandakileri son kez analiz edersin her şey kendince 4/4 lüktür. Vapur iskeleye yanaşır...
Çayı merdivenin kenarına bırakır ve yanına bozukluklar koyarsın biraz önce yere düşürdüğün olumsuzlukları alır ve vapurdan ayrılırsın..
Ağır,ağır çıkarken iskelenin yokuşunu son kez maviye bakarsın yeniden görüşeceğiz dermişçesine..
Anlarsın ki hayat her şeye rağmen iyidir..Bir şeyleri yoluna sokmak aslında o kadar kolaydır ki.. Bazen bir yudum çay ve rüzgarlı bir vapur gezisidir..

Keşkeler


İçimde garip bir halsizlik belki de çok yoruldum artık etrafıma sürekli gülücükler saçıp nasılsın sorusuna hep iyiyim yanıtını vermekten gerçekten iyi miyim sanırım iyiyim biraz param ve çok sevdiğim müziğim var ama bazen öyle bir an geliyor ki etrafındaki hiçbir şey yetmez oluveriyor işte böyle anlardan birini daha yaşıyorum bugün agresiflik ve olumsuzluklar hat safa da. Kulağımı acıtan küpelerimi çıkarıyorum kaşımda ki piercingi ve bileğimde ki derileri belki de sadece kendim olarak kalmayı istiyorum dağılan saçlarımı ufak bir tokayla topluyorum elimi yüzümü yıkıyorum ve aynaya bakıyorum bu ben miyim ? ne kadar da çabuk geçiveriyor zaman keşke biraz daha küçük olsaydım diyorum kendi kendime odama gidiyorum dağılan eşyalarımı bir düzen içinde topluyorum keşke diyorum keşke biraz daha özenli olabilsem gözüm masanın üstündeki çerçeveye takılıveriyor abimin resmi keşke ona yüzüne karşı onu çok sevdiğimi söyleyebilsem.. Özenle siliyorum çerçevenin üstündeki tozu alt rafta bir sürü yazılmış çizilmiş kağıtlar okudukça ne kadar olumsuz duygular beslediğimi görebiliyorum neden bu kadar olumsuzluk keşke bu kadar da karamsar olmasam belki her şey daha iyi olabilir mesela kötü şeyleri bir kenara bırakabilsem iyi olanları yazsam ? hiçte fena olmaz aslında..
Gözüme küçücük olan yeğenimin resmi takılıyor ne kadar da minicik elleri var dünyadan bir haber keşke onu doğduğu ilk gün görebilseydim ama işte..
Yoruluyorum ve yatağımın üstüne yatıp odamı izliyorum..
Odamda belli bir düzen var aslında dağınıklık içinde ki düzen..
Artık yazmak gelmiyor anlatamıyorum daha çok şey var belki de bahsedemediğim diyebileceğim son cümle ;
Keşke bu Keşkeler olmasaydı ..

Küçük yalanlar


Silent Vocal

Gece yarısını çoktan geçti sanırım. Saatten haberim yok aslına bakılırsa tarihlerden de haberim yok
Yine elimde kahve ve yine titreyen ellerim.Son günlerde yapabildiğim en güzel şey bu sanırım. Telefonum kapalı açsam ne fark edecek ki arayanlar elbette var fakat onlara karşılık verebilecek mecalim yok aradıklarında sorulan soru hep aynı ‘’Nerdesin’’ ve hep aynı cevap ‘’ hiç.. öyle takılıyorum..’’ aslında tam olarak nerede olduğumu bende bilmiyorum yada farkında değilim belki istediğim yerdeyim belki de biraz geçmişinde bilmiyorum.. Belli bir amacımda yok.. Nefes alıp veriyorum neden ne için hiç,hiçbir fikrim yok.. Benim için ne doğru ne yanlış bilmiyorum her kez bir şeylerin yanlışlığını yada doğruluğunu yüzüme vuruyor bunu da istemiyorum başkalarının hayatıma yön vermesinden hatta nefret bile ediyorum çünkü biliyorum! Gözlerim var görebiliyorum.. Kendimle bile toplama yapamazken başkalarıyla çarpma yapmak o kadar zor ki benim için..
Tek bildiğim artık doğum günüm bile bana yalan söylüyor..
15 ocak bir Çarşamba günü dünyaya geldim şimdi ise 15 ocak haftanın bir başka günü..
Doğum günüm bile bana yalan söylerken başkaları nasıl doğruyu söyleyebilir ki..

Mükemmellik


Uzun zaman önce gelen ve bir türlü cevap yazamayacak kadar çok düşündüğüm bir mail uykularımı kaçırır hale getirdi artık sürekli kafamda düşünüp nasıl yazsam daha doğru olur diye yorumlar yapar oldum kendi kendime. Sokakta yürürken gitar çalarken hatta bir şeyler yerken bile aklıma gelir hale gelmişti artık..
Mailde yazan şey ise ‘’.. Neden filmlerdeki gibi hep iyilik yapılmıyor her şey 4-4lük mükemmel değil? ‘’
İşte bu mail beni günlerdir düşünmeye zorluyor.. Ve sokakta yürürken aklıma geliveriyor! İşte diyorum bu ! olduğum yerde dikilip cümlelerimi özenle kuruyorum buldum işte ! Koşarak eve geliyorum ve hızla bilgisayarı açıyorum internete bağlanıp mail adresini yazıyorum ve yolluyorum işte.. Rahatlıyorum.. Anlamsız bir gülümseme ifadesi suratımı kaplıyor.. Cevabım ise küçük bir kitapta özenle altını çizdiğimi birkaç cümlenin kendimce yorumu;

‘’ Kendi ruhunu yaratmak isteseydin her halde eksiklik olmadan her koşulda davranması gerektiği gibi davranan bilgili zeki zarif biri yapardın.. Böylesine mükemmel olmanın doğallıyı bozabileceğini hiç düşünmedin mi? Hiç ağlamayan hiç kavga etmeyen bazen arsız bir çocuk gibi ters cevaplar vermeyen bir davet sonrası sevgilini bir kenara çekip öpsene beni diyemeyen sevgilinin sana ayıracak vakti olmadığında ona kapris yapıp ama hep seninle olmak istiyorum diyemeyen bir ruh ister miydin gerçekten ?yada Hiçbir çelişkisi olmayan düz akıllı ani coşkulara ya da ani üzüntülere kapılmayan seni birden bire boynundan öpmeyen bir sevgili yada çok aşırı kibar her sorunu şimdi sırası değil diye geçiştiren kaprissiz hep olgun davranan bir insan ister miydin..
Bunları ister miydin gerçekten ? eyer bunları isterim dersen bana , Aşık olduklarını düşün.. Kaçının aldatmayacağından emindin ? kaçı dürüsttü yalansızdı kaçının gözü senden başkasını görmüyordu.. Kaçı sana huzurun yanında huzursuzluğa vermedi...
Kötülüğü olmayan bir iyilik sıkıcıdır bence :) ..

Sanırım Tanrıyı muhteşem kılanda budur.. İyiliği ve kötülüğün arasında tarafsız kalması iyiliği yarattığı gibi kötülüğü de yaratması.. Hoşça kal :) ‘’

Ufak bir ayrıntı..


Karışık renkler ve başkalarına ait,kullanılmış,kırık oyuncaklarla büyüyen bir çocuktu o..
Eski oyuncaklarını eline aldığında hep mutlu olmasını bilen biriydi iyi veya kötü bir sürü gün geçirmişti yaşına göre her zaman olgun her zaman daha büyük laflar etmesini bilirdi.. Gerçekten böyle mi olmasını istiyordu yoksa şartlar mı bunu gerektiriyordu oda farkında değildi ama bunu yapıyordu ve yorgun ama mutluydu..
Büyüyünce diyordu hep bir sürü bir sürü oyuncaklar alacağım kendime odalarım oyuncaklarla dolacak çok zengin olacağım annem ve babam rahat edecek bakacağım onlara...
Olmadı.. Önce babası gitti ellerinden sonrada bu hayata daha fazla tutunamayıp kendini bırakan annesi..Annesi zaten (babası öldükten sonra) son yıllarda onu hep dışlıyordu çıkıp,çıkıp evden gidiyor saatlerce gelmiyordu geldiğinde ise yorgun olduğunu söyleyip odasına çekiliyor ve ona odasına girmemesini söylüyordu..O yinede çok seviyordu annesini fakat annesinin son yaptığı ona çok ağır gelmişti annesi onu bir sebep yokken intahar ederek bırakıp gitmişti.. Kızdı annesine hep. Babam dedi belki hastalığına yenik düştü fakat annem ? O neden babamdan sonra hayattan her şeyini çekip babamın yanına gitti ? Ben neydim burada ? hiç mi sevmedi beni neden dışladı babamdan sonra bir o kalmıştı yanımda ama gitti.. Annesinin mezarına bile gitmeye cesareti yoktu babasının kabrinin hemen yanında yatıyordu annesi.. Babasını ziyarete gider ve o kapıdan içeri giremeden sırf annesini görmemek için geri dönerdi eve gelir uzun,uzun ağlar ve annesinin neden böyle olduğuna bir anlam veremezdi daha iyi olamazmıydı..
Her şeye rağmen yıllar geçmişti aradan o evden hatıra olan tek şey annesinin sandığıydı bir türlü açmaya cesaret bulamadığı o ahşap sandık.
Bir gün iş dönüşü eve gelirken kafasında bir sürü şey tasarladı taşınacaktı bu şehirden daha uzak bir yere gidecekti Ege sahilleri olabilirdi küçük bir sahil kasabası ufak bahçeli bir ev hatta bir ilan bile bulmuştu tamda hayalini kurduğu o evi bulmuştu hem böylelikle annesinden de uzaklaşmış olacaktı her ne kadar babasını yalnız bıraksa da olsun diyordu annem nasıl olsa babamın yanında. Beni sevmezdi ama babamı çok severdi o onu yalnız bırakmaz diye kendini avutmaya çalışıyor bir taraftan da annesine içi gidiyordu annesiydi nede olsa..
Derken eve geldi odasına geçip üstünü değiştirecekken ayağı annesinin sandığına takıldı o an onu ne kadar açmak istediğini fark etti evet,evet annesini çok özlemişti!
Yavaşça yere oturdu açmaya karar verdi açtı kapağını.. İçinde bir defter vardı belki yüzlerce sayfası olan bir defter ne bun diye şaşırdı tek,tek okumaya başladı aradan saatler geçtiğinde defterin son sayfasına bakıp oturup ağlıyordu.. Hıçkıra,hıçkıra ağlıyordu. Bir anda ayaklandı ve koşarak ayakkabılarını bile zor giyerek evden çıktı annesinin mezarında aldı soluğu yasladı başını toprağına ağlamaya devam etti.. Annem dedi.. Affet sana kin beslediğim için yıllarca yanına gelemediğim için affet beni annem,canım annem seni çok seviyorum annem seni çok....
Evde yerde son sayfası hala açık bir günlük duruyordu.. içinde ise;

‘’ Onu dışlıyorum sırf bana bağlanmasın diye.. İçim parçalanıyor o benim canım ciğerim Allah ım affet beni! Ama ona nasıl söyleyebilirim kanser olduğumu ve günden güne gözlerinin önünde eriyerek biteceğimi nasıl anlatabilirim! Affet beni Allah ım tek çözümüm intahar sanırım biliyorum bu afedilemez bir şey ama oğlumun bunu izleyerek zaten şuan kötü olan hayatını daha da maffetmeye hakkım yok beni böylelikle kötü bilir belki benden nefret eder de çabuk unutur acı çekmez onu koru Allah ım sana emanet ediyorum canımın bir diğer yarısını.. Geceleri gizlice öpüp kokladığım yavrumu sana emanet ediyorum.. ‘’

Kimyasal tepkimelerim..


Ağzımda garip bir buruklukla uyanıyorum. Hava henüz aydınlanmamış olmalı ki odam hala karanlık.. Yatağım her zamankinden daha geniş geliyor sanki bana,ellerim yastığımın altında uyuşmuş olmalı ki hissetmiyorum. Kalkmak istiyorum ama hiç halim yok tavanımda dönen pervaneye bakıyorum hafif esen rüzgardan gıcırtılı,hafif hafif esiyor mp3'ü açık unutmuş olmalıyım ki odaya oranla hafif sesler geliyor .. Beynimde bir sürü düşünce akşamdan kalma olmalı ki tam olarak hiç birini hatırlayamıyorum.. İnsanlar ve diğerleri diyorum kendi kendime dışlananlar ve saygı görenler .. Aslında diyorum; aslında saygı görenlerde dışlana dışlana varmamışlarmıdır bu yerlere.. Öyleyse saygı görenlerin onlardan daha düşük seviyede olanları dışlamaları niye.. İnsanın kendini tatminimidir bu ? Bir zamanlar bende ordaydım bende yaşadım aynı şeyleri şimdide o yaşasın demek bir tatminsizlikmidir yoksa... Birazda korkmaktır aslında geçmişinden korkmaktır ne olduğunu kim olduğunu bilmemektir yada unutmaktır. Sanırım bu insanın doğasında var kim bilir belki bende öyle olacağım belki.. Tam bişeylerin tanımına varmak üzereyken annem geliyor elinde bir fincan kahve.. Hava aydınlanmış..

Düşünüyorumda benim bunları düşünmem bu kadar uzun zaman alırken insanın nerden nereye gelmesini unutması neden bu kadar kısa bir süre alıyor...

Düşünmek gereksiz,insanız.. Bir yudum kahve daha..

Kelebekler


Kelebekleri bıraktım gidiyorlar..
Hiç bana ait olmadıklarını bildiğim halde zorla elimle alıkoymanın azabıyla salıveriyorum düş kavanozumdan gökyüzüne doğru onları..
Kiminin geriye sadece pulları kalıyor kimin parçaları..
Asla eskisi gibi uçamayacaklarını bilmek hem onlara hükmetmenin gururunu veriyor bana hem de onları kısıtladığım için acı..
Hayat ne garip Kralı ve Köleyi iki aynı saniyenin içinde yaşayabiliyorsun..
Ve ruhumun kölesi olduğumu anlıyorum onların kondukları yaprakların üstünde öldüklerini görünce.. Yüksek görünümlü bir zavallı olduğumu..
Şimdi düşününce ne kavanozdaki kalıntılar işime yarıyor nede ölü kelebek parçacıkları.. ben tam bir caniyim.. Ben kelebek katiliyim..
Bunu birine söylediğimde gülüyor omzuma dokunup ‘’ onların ömrü zaten bir günlük! ‘’ diyor..’’Yani onları kavanoza koymasam da öleceklerdi öylemi ? elbette.. boş ver üzülme..’’ saçma ! saçmalık !
Kuralları ben koymadığım halde hükmediyorum oyuna..! hakkım olmayan bir şeyi alıyorum yani..
Ben bir katilim..
Şimdi elimde kavanozum.. Kelebek topluyorum.. dedim ya..Ben bir kelebek katiliyim...

Gariplikler ve biz..


Yazmam gerekti ve yazıyorum..

Son günlerde alt üst olmuş yaşamımın tek tesellisi belki bir iki bardak yada kutu..Her şeye rağmen mutlu olmaya adapte ediyoruz kendimizi böyle de olmalı yoksa insanın nerde o her şeyi kontrol altına alabilen iradesi.. Çelişkili olmamak adına tüm saçma ama uzak olan şeyleri yapıyoruz.. Biz böyleyiz belki de sadece anlatabildiklerimizden ibaretiz.. Ya anlatamadıklarımız ? ya benim kimseye söylemediklerim ? Bunların kimse için bir değeri yok aslında bende o kadar önemli biri değilim sadece ben kendim ve ruhumdan ibaret olan ve tek parça görünümün de biçimlenen bir varlığım ..

Bir şeyler yapmalı gerekli yada gereksiz önemli olan kendimizi birkaç saniyelikte olsa mutlu etmek değil mi ? Ortalama 65 yıllık olan ömrümüzde rotamız hayattan tat almak değil mi saatlerce yada günlerce yada birkaç saniye sürmesi önemli değil.. Önemli olan o tadı almak.. Alıyoruz ve almaya devam edeceğiz hüzünle karışık şekerlemelerimiz hep cebimizde olacak ve her tadını aldığımızda tekrar düşünmeye yeniden bir şeyler yapmaya karar vereceğiz ve bir tane şekerleme daha yeniden başlıyor işte her şey ..

Hızlıca koşuşturan insanlara bakmak bazen bana gerçekleri anımsatıyor hep kaçabildiğimiz kadar kaçmayı planladığımız ama hala aynı yerde saydığımız gerçekleri.. Kimi saatine bakıyor bir of çekiyor anlaşılan geç kalmış her halinden belli, kimi elindeki simit in bir parçasını koparıp bir kağıda özenle sarıp çantasına koyuyor fedakarlık mı bu yoksa yine kendini düşünmemi çelişkide kalıyorum.. Bakmaya devam ediyorum onlara kimi bir bank da elinde bir kitap güneşin görkemine, tüm cesaretiyle, terleyen alnıyla karşı koyarak birkaç cümle daha okuyor istek diye geçiriyorum içimden bir şeylerin bilincine varma isteği, kimi fiyatların zam’ ı n dan ürkerek baktığı vitrin camlarında dalıp gidiyor hayal gücü diyorum her şeye rağmen cesaret işte ..
Bende onlara bakarken dalıp gidiyorum hayat diyorum işte bu olsa gerek cesaret,fedakarlık,bilinç,geç kalmışlık,bencillik,hayaller.. ve daha bir sürü şey.. Hayat tüm bunları aynı dakikalar içinde kafandan geçirmekmiş.Kim bilir belki de birileri benim hakkımda şuan böyle yorumlar yapıyor kim nerden bilebilir ki ..

Yazdıkça daha bir rahatlıyorum dilimde çevirmeye korktuğum kelimeleri.Dünya durdukça değişiyor. Yönetimler,insan değerleri,bilinçler,öğrenimler,sevgiler..
Durdukça paraya adapte oluyor her şey paranın yörüngesine giriyor , Eskiden anlatmaya cesaret bulamadığımız kendi özelimiz olarak nitelendirdiğimiz şeylerin bizim için artık hiçbir değeri yok .. Ne garip hüznü ve mutluluğu aynı zaman dilimi içinde aynı yazıda kullanıyoruz.. Kendimiz istediğimiz yerde değil miyiz? Biz istemedik mi daha güçlü olmayı , biz istemedik mi daha çok şeye sahip olmayı.. Biz istedik ama asla daha güçlü değiliz.. asla daha çok şeye de sahip olamayacağız.. Çünkü biz bunları isterken bir çok şeyimizi arka sayfada bıraktık ve sayfayı geri çeviremeyecek kadar yaşlıyız .. Bazı şeyleri alırken bazı şeylerle bedellerini ödedik hayata borçlu değiliz,sadece biraz daha yorgun biraz daha gerginiz sadece olmak istediğimiz yerdeyiz..

İstediklerimiz , ulaştıklarımız , kaybettiklerimiz ve ulaşamadıklarımız ..
Her şeyi biz yaptık ve devam edeceğiz kim bilir belki dünyayı yok edene kadar tüketeceğiz ve belki de dünyanın yok olduğunu göremeden tükeneceğiz..
İstediğimiz yerdeyiz .. Sadece erken başladık.. Sadece yorulduk..
Sadece artık biz,biz değiliz..


Ben kendim ve ruhum..