stp.

çok aptal(mış)ım,çok,ço..ok.

Sana.

Çok garip geldiğini söylemiştim, aynı şeyleri söylediler, kaç kere, kaç kere tekrar edildi, hiç saymadım..
Dinlediğimde söylenemezdi hiçbir zaman, aynı şeyleri savunmakta ısrarcı olduğum ezelden bu yana bilinir, ne kadar sabit olduğum ve bu yüzden kaç kere düştüğüm..
Piraye olmak değildi benim niyetim, hiçte öyle bir niyet beslemedim, hem belki;
bu yüzdendir ki şiirleri hiç sevemedim. Ama arada Juliet olası geliyor insanın peri masallarına uçası, uçmak mesele değilde yere çakılması...
Ama dedim ya, boşluklar,boşluklar, boşluklar..
Kendimi çok kötü hissettiğim anlar var, çok yalnız, kendime karşı çok acımasız, susmak ne kadar işe yarıyor bilmiyorum sanırım çok, çok yalnızlığım var başa çıkamıyorum.
Ben paylaşmaktan yanaydım hep, boşluklar paylaşılarak doldururlurdu, ben hep öyle gördüm bunun için yargılanamazdım ki,
kaç kere denedim boğazıma takılı cümlelerden kurtulmayı..
Belli bir zaman sonra kendini koyacak yer bulamıyorsun,
gördüğün sen mi yoksa artık o mu olmuşsun çözemiyorsun,
aradığın cevapları çoktan çürütmüşsün fark edemiyorsun,
Mutluysan sorun yoktur ki,
sıcaklığını daima hissediyorsan,
aşkı bugünde yaşıyorsan zaten mutlusundur,
ben sadece çok..
Ben artık sesine bile özlem duyar oldum, seninle konuşmaya, bana gülümsemene, hani aylar önce bir sen vardın ya karşımda, o zamanlar beni çok severken, eskilerden, bahsettiğim aylar öncesinden..
Özlediğim cümleleri kurardın o zamanlar yüzüme, okurdun, merak ederdin, sorardın sonra zamanla kurmaz oldun, okumaz oldun, sormaz oldun sonra sustun.
Beni acımasızca sessizliğine ittin ve gittin, bambaşka bir senle geri geldin karşıma, sonrası zaten çok acıdı, sonralar hep acıttı.
Çok isterdim eskisi gibi ben boynuna sarılırken bir kerecik gerçekten sarılmanı,bilmeni isterdim beni başından savmaya çalışırken aslında ne kadar incittiğini, ve görmelisin inan ki komik bile gelebilir ama yarı yolda kalmanın ne kadar koyduğunu......
Susmayı tercih edip çekiliyorsun ya bir kenara, konuşmak bile istemeyip kaçıyorsun ya uzaklara, ben birşey anlatırken neyse diye kestirip sonra konuşuruz diye gidiyorsun ya uzaklara, içimde ki bütün cümleleri alıpda gidiyorsun ya, öyle duruyorum işte belki sever diye..
Aylardır merak ettiğim tek bir şey var aslında benim, tek bir soru var içimde, beynimde, cümlelerimde.
Gitsem,üzüldüm dermisin, içimde bir boşluk oluştu diyebilirmisin, dön dermisin..
Gerçektten, gitsem;
sahi fark edermisin...

Daha..

Bunu sana anlatmak zor bugünlerde;
Hissetmen lazım..
Bunu sana anlatmak zor bugünlerde;
Farketmen lazım..

p.s;
Kaç kere düşündün sen,
kaç kere üzüldün..
Kaç kere, daha..

Talk about our future..

In another life,i would make you stay.So i don't have to say u were the one that got away ..

r.i

Sıkıldım bu aralar,çok sıkıldım.
Gökten bişey inse, ben çok mutlu olsam, çok sevinsem mesela, sıkıldım herşeyden çok fazla..

p.s;
yazsam mı, yazmasam mı derken göndermiş bulundum; iletim raporunda başarısız dedi..
Yerler böyle işi..

Biz.

- ben kilomu aldım demir?
- yok ya fazla incesin.
- ne bu şimdi hakaretmi?
- hayır yani almadın zayıfsın
- ama 2 kilo almışım?
- iyi olmuş yakışmış
- yani fark ettin ama söylemiyodun öylemi?
- ya sen söyleyince öyle dedim
- o zaman yakışıp yakışmadığınıda bilmiyosun sırf geçiştirmek için sallıyosun
- ya ne alakası var almamışsın işte
- yalanmı söyliycem sana almışım işte
- ya manyakmısın sen takıntılımısın
- terbiyesizleşme çarparım ağzına
- gel yemek yiyelim
- demir kilo aldım diyorum!
- tamam işte almışsın zaten artık yesende yemesende fark etmez o yüzden yiyelim
- pastada yermiyiz üstüne?
- olur,olur hadi gel

p.s;
bu ne perhiz bu ne lahana turşusu arkadaş..

Uğursuzluk getirirmiş..

Pel'le konuşurken o söyledi, uğursuzluk getirirmiş dedi, ayrılık getirirmiş dedi.
Ondan sonra bidaha ağzmı açtım mı? Açmadım.
Açarmıyım? Açmam.
İstermiyim? İstemem.
Batıl inançlarım varmı? Hayır kesinlikle, ne münasebet.
O zaman niye istemiyorum? Uğursuzluk getirirmiş.
Hani batıl inancım yoktu? Risk almaya ne gerek var? Ya tutarsa???

bende öyle bişeyim işte..

migros.

Pelle migrosa gidilir;

‎- napıyosun pel?
- Kokulusunu arıyorum
- dur ben hepsini koklym
- !!
- Oha pel rujuda var oha ojeside var!
... - ya şey onlar ruj değil :S
- ne bunlar du bakim ya ruj işte baksana
- !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

p.s;
ruj değil onlar ruj değil..

not

Kısacası;
özledim.
Bu kadar..

Özlemek

Mesela bu odayı seviyorum, sanırım bana samimi gözüktüğü için, saatlerce bu kutunun içerisinde vakit geçirebiliyorum, tabii sigaram olduğu müddetçe.
Sık,sık yemek yiyorum aç kaldığım pek düşünülemez, öğrenci dediğin makarna yer değil mi? Yok etten aşağıya düşmüyoruz.
Dersler herzaman ki dersler işte, çoğu zaman sıkıcı ve bir o kadar anlamsız zaten neyin anlamı ebediyeti kapsıyor ki düşüncesi içinde bir şekilde devam ediyorum yoluma..
Bazen çok sıkılıyorum.. Uzun,uzun sıkılıyorum hatta keşke evimde olsam diye düşünürken fark ettiğim şey burasıda evim.
Ev dediğin hem ne ki? insan sevdikleriyle olduğunda anlamlı kılınıyor birçok şey. Sevdiklerimden uzakta, sevmeye çalıştıklarımın yanındayım şimdi..
Aklım karışık değil artık, en azından ne istediğimi biliyorum duygusal enkazların altında mantığımla arama kurtarma çalışmaları yapıyorum..
Sevgi paylaşıldıkça büyürmüş ya; ona bunu bir türlü anlatamıyorum.
Olsun, Adam'ı seviyorum..
Havalar bugünlerde hep güneşli, bana mı inat, vizelere mi kapak bir türlü anlayamıyorum.
Sınavlarım var, özlemlerim dolu dizgin, yapmak isteyipte söyleyemediğim daha bir sürü şey duruyor başucumda.
Özetle çalışmaya çalışıyoruz topluca, çoğu zaman telefonda anlatıyoruz birbirmize formülleri, Demir'in kamu tarifesi sağolsun işimize az yaramıyor değil..
Sıkıcı günler, geçiyor,geçecek,geçmeli.
Şimdilik birbirimizi kırsakta çoğu zaman hala anlaşabildiğimizi varsayıyorum ben..
Dilerim ki aynı düşüncelerde oluruz.

p.s;
özlemek gibisi yok ki..

Belki.

Nefesimi tuttum, korkmuyorum.
Bugün vazgeçmek için çok erken..
Uzar mı yol giderken? Sormuyorum.
Adımlarım hep büyük kendimden..
Belki çok üzülüp giderim, gelmem
belki yağmur olup yağarım bilmem..
Belki zoru seçmek gelir içimden,
belki hayatla yüzleştiğimden..
Hiç bitmez bu masal...

Sabah - kahvaltı

En geç 8de kalkmalı insan, günü dolu, dolu uzun uzun yaşamalı.
Kalkınca kahvaltı masası hazırlanmalı, beraber oturulmalı o masaya.En az bir saat oturulmalı o masada sohbet ede, ede ardından çaylar içilmeli.
Sonra güne devam edilmeli.
Kahvaltı bir adaptır, öğlen 12de yapılmaz, ayak üstü bir şeylerle geçiştirilmez, erken uyanan, güzel bir kahvaltı yapan insan gün boyu dinç olur mutlu olur huzurlu olur.
Böyle insanlar varsa ulaşın, koloni kuralım.
Bildiğim küçücük, bir tek şey var; artık hiç bir şey eskisi gibi değil.
'aptala yatmak' kadar samimiyim bende, herkes kadar bencil en az bizim kadar yalancıyım.
Artık öyle güzelde gelmiyor esintiler,
'bir şeyi yapmış olmak için yapmak' diyorlar ya benimde yapabildiğim en büyük marifet bu olsa gerek.

I love, the way you are..

Damn! Damn! Damn!
What i'd do to have u here??
Damn!
What i'd do to have u near, near, near...


I WISH YOU WERE HERE
p.s;

but right now i wish u were here..
' Kır zincirini , kes iplerini , kapansın en derin yaralar,
bitsin artık bu ucuz roman.. '

Ne oluyor sana ?
Sorma, ne olur sorma bilmiyorum bende ne oldu neden artık böyle..
Teselli edemem artık kendimi,
avutamam zamanın kırılan kemiğini..
Alışırdık;
fark etmeden alışılagelenin dışına çıktık,
çizgiye ilk ben bastım,
ardımdan sen atladın..
Hayır böyle olmadı,
aslında ben basmış gibi yaptım,
sen atlamış gibi..

p.s;
bunalınca zaman zaman..

Nedeni..

Ansızın tarifsiz gelir ya o zamanlar sormaya cürretin kalmaz..
Olanından; feri soluk niyetin kayıp.. Dardayım. Aşk nefrete ne yakınsın..
Kim kırdı? her okşamak istediğimde seni,
elini gözlerini gömdün; tebessüme..
Yalnız kendine inkarın, sadece senden kaçarsın..
Halin ele verir, anlamazsın...
Yalan söyleme bana, gözlerin anlatıyor herşeyi;
yalan söyleme bana..
Zaten yoktur nedeni..
Uzak düşmüşüm kendimden,aklım,fikrimden, çaresiz sürükleniyorum bilerek peşinden..
Aklından bir sayı tut şimdi, binle çarp milyonla çarp, trilyonlarla çarp sana böl. Defalarca..
Ellerine böl, gözlerine hatta göz bebeklerine ardına beni ekle, yollar ekle, özlem ekle birde,
birde çok hüzün ekle..
Huzursuzlukları sırala yanına, şekiller yap, deniz yıldızlarını yap mesela, benim için hiç ağladın mı gözyaşlarınıda ekle, kaç defa mesela?
Aklından adımı tut şimdi; dudaklarını kapat ellerinle uçup gitmesin adım aklından diye,
cümleler kur, senaryolar kur, bizi kur, kur-gula beni bizi, senli benli cümlelerde sırnaştır ikimizi.
Nefesimi tut, göğsümden ciğerlerime fotoğraflarını tut kalbimden gözlerime seni tut içimde zaptet kendini biraz olsun bende..
Uysal bir çocuk ol mesela, umutlarını paylaş içimde ki çocukla, ama bizi paylaşma sadee kendine sakla;
sar adımı adına sarmala, sesim sesine gıpta olsun, nokta olsun adım; adının yanına gelmeye çalışan yanaşmalara.
Aklından beni tut şimdi; kendini kaybet kafiyelerimde, içinden çıkama çekip gitmeye her çalıştığında, biraz korku olsun avuçlarında, öyle cümlelerinde serpiştirilmeyi bekleyen dudaklarına.
Biraz cesaret olsun sol tarafında, aksın sol göğsümün yanına.
Kabuslar olsun çıksın yollarına benden her gitmek için teşebbüste bulunduğunda,
beddua değil bunlar sevdiğim sakın yanlış anlama,
öyle çok seviyorum ki seni; ne zaman gidecek olsan
faili meçhul cinayetler geliyor aklıma..

Günübirlik.

Ortada çok saçma şeyler dönüyor mesela bundan bahsedelim? Benimde sıkıntım var biraz şöyle, böyle ama o kadarda vahim değil. Geçer denildiğinde geçip gidiyor hem bazen ben bile unutuyorum pekte birşeyden zevk almaz oldum. Yemek yemek hayatmış oğlum, bunu fark ettim ama yiyemiyorum niye acaba...
Mesela kısmetim bir açıldı, bir açıldı bu aralar öyle böyle değil sebebini az çok anlıyor olsamda anlamamazlığa vuruyorum gelene allah sahibine bağışlasın diyip geçiyorum.
Benim yanım dolu.
Gökyüzüne bakıyorum mesela sabahları ardı ardışık, gök 'yüzünü' kıskanıyor, bende kıskanıyorum. Fesatlığımdan değil; sevdiğimden. Seven kıskanır, seven ağlatır, seven bağırır; hem sever hem yerden yere vurur. Seven ne yapmaz.. Sahi neyi yapmaz?
Yeni şarkılar bulup eski şarkıları tekrar, tekrar dinliyorum. Çok saçmalıyorum bu aralar gelene,geçene.
Yaşlandıkça olgunlaşmıyor ki insan aksine daha çok çocuklaşıyor buradan babama veryansın ediyorum;
' e artık gözüne gireyim be baba.. '
Sıkılıyorum, sıkıldıkça üretmiyor, varolanı yok ediyorum. Sıkı can iyidir diyorlar kolay kolay çıkmaz birde bunu espiri sayıp üzerine gülüyorlar anlıyorum ki sadece ben saçmalamıyormuşum sonbahar aylarında insanların geneli derin bir bunalımda.
Özlüyorum, özleniyorum, seviyorum, seviliyorum.. Hayat ne kadarda güzel karşıdan bakıldığında, kendimi odama kilitleyip dolabın içine giresim var, birde açılsın artık şu okullar..
Son olarak;
benim günlerim hep böyle saçma, gelde biraz anlam kat bana..

Heycan!

Şimdi kalbim çıkacak!

p.s;
Allahım lütfen,lütfen,lütfen....

Şarkılar seni söylüyor..

'' Şarkılar seni söyler, dillerde name adın.. ''

Bir yamaç var içimde bir türlü aşamadığım, tutunupta dallarına yukarıya çıkamadığım, çoğu zaman acına dokunupta oturakaldığım bir yamaç işte..
Bir tebessümünü esirgediğin yüzün var içimde, bir cümlelik ayrılık bir ömürlük kavuşmak var gözlerinde bir ben varım öfkeyle birde sen varsın hala sımsıcak içimde..
Ne zaman özlemeye başlıyor insan;
hangi ayrılıktan sonra başlıyor zamanın ağlamaya çalması, ne zaman acıtmaya başlıyor içinin böyle sızlaması.
Hangi cümleden sonra sen oluveriyorum kendi kelimelerimde, kimbilir nerede bekliyorsundur beni hangi yamacın dibinde..
En çok benmi özledim ne?
Yoksa özlemmi oluyor artık ismin içimde..
Ben hala en çok senli zamanlarını seviyorum kendi evimde, en çok geçmiş hikayeleri okuyorum uykudan önce kendime,
seni özledim demek geçiyor amin yerine.
İster, sen çocukluk de istersen zamanı geldiğinde diye başla tüm sözlerine ben hala çarkın o bizli dişinde takılı kalmış aynı şeyleri söylüyorum.
Şaşalı cümlelere saklanmak değil amacım ben en çok seni özlüyorum..
Yazı tura atmak gibi seni düşünmek yazıda gelse tura da gelse özlemler hep diktir sevdiğim yazısı turası birdir belki de bir şişe şaraptır sana sevgim günlendikçe lezzetlenir içmeye kıyamazda saklar ya insan hani zamanı geldiğinde,
öyle saklıyorum seni bende içimde.
Sana gelsem; burayı..
Buralara gelsem seni özleyiveriyorum..
Elim kolum bağlı, bazen gözlerim ağlamaklı çoğu zaman vurdumduymaz tavrım suratımda takılı..
Uzaklar gittikçe azalır derler ya, azalmıyor boğazımda yutkunamadığım bir lokma gibi göğsümde derin bir ağrı nedenini bir türlü bulamıyorum..
Yazmak istesem arabesk oluyor yazmasam ciğerlerime doluyor nefes aldıkça geçer diyorlar ya hani biraz dinlen, dinlendikçe yüzün aklıma düşüyor,anlatmaya çekiniyor söylemeye çoğu zaman utanıyorum..
Ne zaman güneş batsa derin bir sessizlik kaplıyor nutkumu, sen sorarsın ya '' ne oldu sana? '' özlemlerin poyraz olmuş sevdiğim saçlarımda dolaşıyor,çiğneyipte yutamadığım her uzaklık sessizliğime gem vuruyor..
Öyle abartılacak bir şey yok aslında;
şarkılar seni söylüyor..

00.25

-- '' Tek duyduğum notaların bel kıvrımlarından akması ''

Nötr

'' Pepsi yaşatır seni... ''
'' Sigara öldürür ! ''
O zaman pepsi ve sigarayı aynı anda içersek arada bir nötrleşme oluşuyor,eksiler-artılar birbilerini götürüyor ve..
Oha ölümsüzlüğün formulünü buldum!

p.s;
babam bu sabah beni şirkete götürmeyi teklif etti kabul ettim ama bu sebebi teklifi neye borçluyuz bilemiyorum cıs-tak-cıs-tak...

seni özlemek.

Seni bunca özlemesem;bunca sevemezdim ki..

Yüzün.

Yüzünün bir hikayesi var..
Saçların sanki aceleyle çıkmış gibi,
bir telaş var alnında,yetişmeye cesaret edemedikleri bir yere direnç gösteriyorlar sanki..
Gözlerin;
öyle umursamaz bakıyorlar ki hayata,
bu umursamazlığın yanında pür dikkat inceliyorlar belli etmeden herşeyi.
Onlar uzaklara bakıyor zannederlerken seni;
sen onların tırnak yapılarını inceliyorsun mesela..
Dudakların;
susmaktan yorulmuşda bir kaç cümle arar gibi bakıyor etrafa,
bir bardak suya tav oluveriyorlar sonra, kenarlarından akıyor aldırmıyorsun.
Sakalların;
bir eda, bir neşe yüzünün en deli kesimi onlar hatta,
biz eğlenelim diyorlar gerisi teferruat nasıl olsa,dalga geçer gibi hayatla öyle işveli..
Yüzün;
kemikli,sanki hiç çocuk olmamış gibi,
belirgin,sivri ve kemikli..
Sanki hiç çocuk olmamışta hep çocuk kalmış gibi..
Bir hikayesi var yüzünün;
uyku öncesi anlatılan masallara rakip,
inanılmayan efsanelerde ki fantastik kahramanlar gibi..

yisinler.

13 yaşında ki hatunlar feysbuk denen gayri sosyal paylaşım sitesine;
- hayat yordu beni, Hayat bitsede gitsek!, Allahım nasıl bir kader yazdın?, Hayattan yorgunum..
gibi bilimum çapınızca özlü sözlerinizi yazıyorsunuz ya itinayla sormak istiyorum bu hayat yorgunluğu hakkında;
- Ne oldu kuzularım anneniz yinemi bakkala,markete gönderdi sizi? Ondanmıdır bu bezginlik yorgunluk..

p.s;
Hayat yeni jenarasyonu yorma,ayıp.

xl.

Fısıldıyorum ; ekstıralarç.

Defo.

Umut denen aptal şey içimize biraz daha ufak monte edilseymiş iyi olurmuş..

loneliness!

Even my sorrow is tired!!

p.s;
Being without you; does it flow to my night and goes away to eternity???

..................my heart is tired again.........................

Yol çok uzun

- Yüzüme baktıkça keşkeler kurar sanki.
- Ölsek ya beraber hani, planlanmış gibi?
- Sen demiştin elbet yol vardır,
- Kararsızlık bana göre değil aslında, en kötü ihtimalde bir karardır
- bencillik bu, aslından belli.
- Savaşıyorumda ne düşman var karşımda nede başka biri
- Kendini görebildiğin bu aslında, bak kocaman bir ayna.
- Usulca anlatsam bitermi içimde ki
- Sen yeter ki nokta koyma dilediğince virgül bulabilirim ben sana
- Boğazımda kusmayı beklettiğim milyonlarca kırık var
- Bilmezmisin insanı zaman, zamanı hayat kovalar
- O hala yastığının altında bir sürü di'li geçmiş zaman saklar
- hediyemiz olsun bir başkasına bu yamalı yalanlar..

p.s;
Ben ki  zor yetiştim..

Sobe!

Önüm arkam sağım solum sobe,
sanırım bu defa saklanamadın?

:)

Poşet çay.

Demlik poşet çaylar yasaklansın.
Kullanılmasın.
Çaycımıdır nedir şu kettlelar kaldırılsın piyasadan herkes normal çaydanlık kullansın.
Zira çay içmeyi bırakmak üzereyim.
Evim olsun semaver alcam kurcam balkonada ikide çam ağacı dikerim..
Oh mis!

Eve veda.

Çok garip bu evde geireceğim son akşamı yaşıyorum,bahçede iftar sefası var üzülüyorum sanki oysa ki ne çok istiyordum bir an önce çekip gitmeyi..
Alışmak yada alışkanlık herşeyin önüne geçebiliyor bir anda İstanbuldan başka yerde yapamam sanırken nerelerden nerelere sürüklenebiliyor insan ne çok zaman geçti o kurulan tatlı hayallerin üzerine tuz dökeli.
Şirin bir bahçe şirin bir evdi burası benim için daha ötesi hiç olmadı, hiç benim olmadı, hiç kanıksamadım sarıp sarmalamaya.
Meğer benim olmuş, bahçede içilen kahvelerin falları çıkmış bu evde o büyük kararlar alınmış bu kapıdan o heycanlı çıkışlar çıkılmış. Tuhaf oysa hiç benimsememiştim..
Kedileri bırakıyorum pencere pervazına, köpeğe yemek vermek için buzdolabından çaldığım yiyeceklerdende vazgeçiyorum artık burda.
Yepyeni bir hayat tecrübesi yaşamak için bütün bu sıcaklığı,iyi insanları sevimli hayvanları..
Umarım en güzelleriyle karşılaşırım..

............

Tepemde cellat zaman

Elim kolum bağlı
Koparsa kopsun başım
Zaten yerde aklım


dar bu yol,girilmiyor! Bastığım yer bir var bi yok.. Gelde gör zehir bu yol, kaç milattır anlayan yok!

.....ben bi seferi kadın,sen o vazgeçilmez adam..
Bak şimdi herşey talan,ömür yalan dolan..

p.s;
sen bıçak sırtı,
kemiklerime dayalı..

İstemek.

Bunların hepsinden birer tane istiyorum. Çok değil hepsinden bitane. Uzun zaman sonra ben bloğuma fotoğraf koyduysam ciddiyim demektir,çok ciddiyim,çok..!

Uykulu gözlerle..

AfriyonMau PamitKosong ' u Afyon Pamukhisar diye okuyan bir ben varımdır birde benden içeri..

.

Holywood kızları hepsi bahane;
benim gibi varmı? Gösterin bir tane!

O kadar mutluyum ki.

O kadar mutluyum ki şimdi kusabilirim
Şuan başka hiçbiryerde olmak istemezdim
Burda herşey harika aradığım ne varsa hepsi bu dünyada
İnanasım gelmiyor gerçek olduğuna
Bu kadar güzel olacağını tahmin edemezdim
Kendimle barışacağımı hiç beklemezdim
Herşeyin bir anlamı var
Sonsuza kadar içinde yaşayacağımız bir dünyamız var
O kadar mutluyum ki ağlayasım geliyor tüm bu saçmalıklar
İnsanı büyülüyor
Sizinle herşey çok güzel
Burda hayat sahiden de mükemmel!

O kadar şahane bir his ki nerdeyse kırıyor insanın kalbini...


Kabaymışım galiba.

O anlattıkça anlatıyor öyle okuyorum yazdıklarını ses,soluk çıkartmadan ve cümlesine devam ediyor;

- Ve bakıyorum ki olmuyor...
Sıkıldığımdanmıdır yoksa bunalımlı havalara gelemediğimdenmidir bilemiyorum ve cümleyi kuruyorum;

- baktın ki olmuyorsa bakmayacaksın arkadaş!
Sonuç; arkadaşımız çevrımdışı.
O an ne anlıyorum?
Benden ne güzin abla olur, ne Yaseminin penceresinin menteşesi.
Ben iyiyim böyle ya,valla..

babam

Dün babam kırk yılın başı bi özlü söz kullanayım dedi,pişman ettim!
- Ben ucuz alacak kadar zengin değilim...!

- evet baba bende,bu yüzdendir ki kredi kartımda kullanacak bir lira dahi limitim yok!

p.s;
beni öldürün siz.

Midem küsmüş.

Yediklerimi çıkartma olayına gelince annemin yorumu;
- Miden sana küsmüş!
üzülme anne,o bana küstüyse bende ona küstüm!

Yat secdeye!

Akşamın bir vakti insanın canı dondurma çekerse;
babasıda teraviye gitmişse,
amma velakin caminin koskocaman camları varsa,
babanızın camdan sizi görme ihtimali aklınızda deli gibi dolaşıyorsa;
bütün cemaatin secdeye yatmasını bekleyin anacım.
Secdeye yattılarmı basın gaza,
ne görme ihtimali kalıyor ne görülme,
nede olsa herkes secdede..
Benim bu kafamın birazda finansda çalışmasını temenni edip herkese iyi ramazanlar diliyorum..

Sanat.

Sanat için soyunurum dedim, çat diye kestim sol elimin uzun tırnaklarını!
Evet,evet ben yeniden gitar çalıyorum..
Hem üzülmeyede gerek yokmuş,
en kaliteli protez tırnak alt tarafı 20 liraymış bide japonu dayadıkmı, oh mis!

Sevmediğim özellik.

Kendimde en sevmediğim özelliğim asla ceplerimde para unutmuyorum.
Evet bundan nefret ediyorum siz siz olun bunu yapmayın!
cebinizde para unutun.
Aradan günler geçince elinizi cebinize attığınızda o paranın oradan çıkması, bu his eminim inanılmazdır.
Unutun,unutturun.

Alışveriş - Kadın - Erkek

Alışeriş kadınlar ve erkekler arasında tamamen birbirinden farklı olan bir konudur.
Bir erkeğin alışveriş kavramı nedir?
Şöyle efendim;
erkek dışarıda dolaşıyordur mağazaların önünden geçerken X mağazasının vitrininde %50 ye varan indirim yazısını görür, girsemmi girmesemmi diye bir düşünür ve içeri dalar.
Erkek reyonuna geçer göz ucuyla bakar bu tamam, buda tamam der ve kasaya gider, öder, evine gittiğinde çantaları koltuğa atar..
Erkek için alışveriş kavraı bu kadar kolay ve basittir.
Bir kadının alışveriş kavramı nedir?
Zaten o gün evden alışveriş için hazırlıklı uyanır, saçlarını yapar, rahat ve her kıyafete uyum sağlayabilecek bir ayakkabı giyer çıkmadan önce çantasını kontrol eder gözlüklerini takar ve dışarı çıkar.
Mağazalara tek,tek bakar girmeye karar verdiği dükkana emin adımlarla ilerler.
Önce tüm reyonları dolaşır en son kadın reyonuna iner, tarzına göre birşeyler aramaya başlar.
Bedenlerine bakar, renklerine, modasına uygunluğuna, fiyat yaftalarına, mevsimine uygunluğuna.
Beğendiği bir kaç ürünü alır ve kabine doğru ilerler.
Kabinde tek,tek dener ve her birini üzerinde beş dakika inceler, boydan,sağdan ve soldan bakar.
Bu kıyafet onu olduğundan kilolu göstermiş mi, zarif durmuş mu, ailesi,sevgilisi,arkadaşları bu kıyafeti beğenir mi, altına acaba hangi ayakkabı iyi gider..
Nitekim beğense bile hemen almaz çünkü belki başka bir mağazada daha farklı ve daha çok hoşuna gidebilecek bir ürün vardır, onlarıda dolaşır en son almaya başlayarak evinin yolunu tutar.
Eve gelir gelmez kıyafetleri tek, tek dener.
Hatta aldıklarından bir tanesini giyer mutlu olur bir kahve koyar ve şu gün şunu şu şekilde giyerim diyerek planlar yapmaya başlar.
Bu yüzdendir ki erkek reyonlarında pek fazla seçenek yoktur çünkü erkek beyni standart çalışır nasıl olsa denemez, seçmez, beğeni önemli değildir.
İndirim yazsın yeter içeri girer ve alır. Bu yüzdendir ki moda kavramı genelde kadınlar üzerinde döner.
Erkeğin modadan anladığı mevsimdir.
- Abi yaz geldi şort giyelim, - Abi sonbahardayız ince ceket giyelim - Lan kışda geldi nerde benim kazaklarım..
Kadınların bu kadar alışveriş telaşı birazda karşıdaki insan tarafından beğenilme arzusudur dedim ya ailesi,sevgilisi.
Yeni aldığı cicileri giydiği zaman bakın bunu yeni aldım demez, karşıdaki fark etsin ister ki hoş asla fark edilmez, kadında artık bu kısır döngü içinde buna alışmıştır ses etmez en sonunda şöyle bir diyalog oluşur;
- Bak yeni aldım nasıl olmuş?
- A yenimi güzel.
- Evet fark etmedin mi?
- Nerden fark ediyim dolabının içindemi yaşıyorum senin?
- !!!
Konuşma bu şekilde sürer gider ama erkek yeni birşey aldığı zaman;

- Bak lan yeni aldım nasıl duruyo karizma dimi?
- Harbi ya nerden aldın bunu abi?
- X mağazasından indirim varmış oğlum git sende al bişeyler
- Tamam yolum düşerse bi bakarım

Odun kavramı bu yüzden erkekler için üretilmiş bi tabirdir.
Hiç hayatınızda ''ne naif bir adam'' cümlesini duydunuz mu? Duyamazsınız efendim naif bir adam yoktur, varsa da çok uzaklardadır, bir adada kurtarılmayı bekliyordur yada çoktan ölmüştür sonuçta yoktur.
Barbie'nin Ken'ini beklemek küvette balık tutma çabasıdır, zaten Ken'ide Barbie kapmıştır, elinizdekiyle idare edin.

Birazda ben.

Yazabilceğim bir çok şey var mesela, ama çoğu değişim teorisinde ezilip yok oluyor, unutuluyor beynimde.
Öyle evhamlı bir insan değilimdir, hiçte olmadım. Evhamlı olmak için kaybetme korkusu olması gerekir insanın içinde. Ben çoğu zaman vurdum dünyanın dibine.
Sıcakkanlı olmadığımı idda etsemde paşamız sıcaksın diyor, annem aksini idda ediyor ne olduğumu çözemedim, arasıcaklardanım sanırım anayemekten önce.
Liderlik duygusu taşıdım hep içimde bazen işi fesatlığa vuruyor bazen sevecen davranıyorum, yapmacık değilimdir ama bazen tavırlarım pekte samimi gelmeyebilir, ukala olduğum konusunda ki varsayımlar samimiliğimi vurgulayanları bir türlü alt edemiyor.
Normalim yani, kontrolümün altındayım..
Aile kavramına verdiğim önem oldukça fazla, ana kuzusuyum birazda, elimden gelse ayrılmam dizinin dibinden ama elimahkum ayrıldığım zamanlar oluyor.
Birde bir adam var bakışlarımın hizasında; pek tatlı, pek şeker, pek ukala.
Aynı ben aslında, biz tencere kapak diyoruz siz kazan kepçe derseniz pek itirazımız olmaz.
En kötü alışkanlığımız sigaramız, en iyi özelliğimiz masumluğumuz biz hiçbişey kaybetmedik masumluğumuzdan, hala öyle temiz öyle safız.
Yeni bir eve taşınıyorum, bundan sonraki hayatıma dört kişi bir evde olarak devam etmek üzereyim bakalım hayırlısı.
yengemin nasihatı '' kızlar senden güzel olmasın arada fesatlık olur '' e haklı ama bıraktım ben artık öyle kıskançlıkları, yani galiba.
zaten en çok annemi paylaşamam ben, en çok annemi kıskanırım başkalarından o yüzden pek sorun yaşayacağımı sanmıyorum.
Yeni bir dönemden önce evime uğrayacağım biraz ağzıma bal çalıp yeniden döneceğim bu şehire kim bilir belki paşamızda devam eder yoluna benimle bu şehirde.
Herşeyin en güzeli olması dileği ile..

Yine.

Sessizleştim, sakinleştim, suskunlaştım yine.
Bu sabah kapattın kapıyı, gözden kaybolana kadar izledim seni..
Ağlama dedin, ağlamadım,
aslında ağladım, tutamadım..
Saatlerce süren yolculuğuna tereddütsüzce bir bilet aldın,
hiç konuşmadık gitmenden.
Sabah olmazmış, güneş doğmazmış gibi filimlere daldık,
Garipsedim bu sabah yalnızlığımı, öksürmeni duymadım ya hasta oldum sandım.
Alışkanlıkmı, özlemekmi bilemedim dimağımda kalan tadın adını.
Plan yapmadım güne dair bu sabah,
plansızca yaşamaya kaldığım yerden devam edeceğim artık galiba.
Ta ki bir daha rastlayana kadar sana.
İyiki geldin diyorum son olarak sana, doymadım ama idare edebilirim karın tokluğuna.
İyiki geldin;
yine gel, yeniden gel, bir daha gel..
Yine bakayım yüzüne; tartışalım, sen yine gülümseyerek güzelim de..
Ama gel yine.

Sen uyurken..

Uyuyorsun,
kısık,kısık derin nefeslerle.
Ellerin saçlarının arasında, başının altında. Arada bir kıpırdıyor devam ediyorsun kısık,kısık ama derin nefes almaya..
Sen uyuyorsun bense bu anı ölümsüzleştiriyorum.
Binlerce,milyonlarca kez ölümsüzleşsin istiyorum.
Sen mesela;
hep uyu orada, ben her sabah uyandığımda.
Bir karpuz dilimi gibi kesişiyor hayatımız, ben her sabah daha bir aşina oluyorum yüzüne.
En çok gözlerini değil;
en çok film izlemeyi seviyorum seninle.
İzlediğim filmi bir daha izlemek;
sonunu bilmiyormuş gibi yine aynı heycanla oturup doksanbeş dakika boyunca seyretmek.
Saçlarını seviyorum mesela;
ukala tavırlarını..
Kahve yaparken birbirimize çalım attığımızda senin çirkeflik yapmanı, köpüğünü sırf bana inat olsun diye arkamı döndüğümde parmağınla yok etmeni.
Ağustosun ortasında grip olmanıda seviyorum aslında;
otobüs yolculuklarından nefret etmeni, hassas bünyeni.
Burnunun akmasını;
Evin içinde birlikte çorapla dolaşmayı..
Bir gitmeni sevmiyorum birde adım, adım uzaklaşmanı..
Her dakika bir kilometre daha ayrılmayı.
Burnumun karıncalanmasını, gözlerimi seninkiler kadar açıp dolu, dolu ardından bakmayı..
Şimdi sen uyuyorsun;
bense düşünüyorum yüzüne öylece bakıp.
Yüzümü yıkamadan yüzüne bakmaya alışmışken sen gideceksin ya;
ben değil en çok o oda özleyecek seni,
sabah kahvaltıları özleyecek seni,
bu ev özleyecek;
arka bahçede ki tahta masa özleyecek bizi,
belki en çok Ali bey özleyecek,
tavlada mağlubiyetim özleyecek seni.
Ama en çok ben özleyeceğim seni..
En çok..

Özür..

Hatalar yaparım ben;
çoğunlukla, her defasında bile bile lades gibidir benim ki. kemiği kıran parmağım, kemiği olmayan dilimin kölesi sanki. Dil vurur elim gömer yaptığım kirli işleri..
Senide kırarım ben,
çoğu zaman, bir çok an. Sabrını sınar gibi; gününü rezil edip moralini yerle bir edebilirim, ederim. Çoğu zaman denerim, kendime o denli engel olabilsem seni bu kadar üzrmiyim.. Üzebilirim.
Çoğu zaman derin bir nefes alırsın yanımda,
atsan atılmaz,satsan satılmaz der gibi bakarsın ya suratıma, ne atılır ne satılırım sende haklısın.
Gökyüzünden masanın ortasına aniden düşen tehlike gibiyim ne şaşırırlar, şaşırırsın ama kaçmazsın.
Güzel avrat otu misali suyun içinde çözülürken ne kokum çıkar ne gıkım. İşte öylece damarlarından zehirlemeye başlarım..
Ama özlerim seni, hatta en çok seni..
Bu kadar çok sevmesem bu kadar özlermiyim sanıyorsun seni.
Hani kapıyı çarparda çıkarım ya bir anda;
deli gibi çarpar yüreğim ya düşmezsen diye ardıma. Hani git derim ya sana ödüm kopar peki diyeceksin diye bana.
Biliyorsun ya sende beni;
ben sana git derim sen cevap vermeden yaslarsın başımı omzuna.
Ben kapıyı çeker giderim;
sen nasıl olsa geleceğimi bilirde çarpmazsın o kapıyı suratıma.
Bizden başka bir evren daha yok sevdiğim,
görmüyormusun ben senin en sevdiğin rengim. En çok sende usluyum, en çok sende svegi doluyum en çok sende gülüyorum..
Bizim küsmlerimiz bir uyku molası kadar anca;
ben triplere girerim, sen tavlada cevabımı verirsin.
Sonrası;
uykuyla karışık sohbet ederken uyuyakalırız yine.
Üzerimi örter, alnımdan öper usulca odadan çıkar gidersin..
Kapıyı asla kapatmazsın ya;
bende bu yüzden  her seferinde defalarca aşık olurum sana..

sabah.

Sabah uyanınca o baygın,kocaman kocaman açılmış gözlerini görmek!
Güzelsin,çok güzel..

Çantalarda hijyen

- Gömleği yeni galiba
- Hayır perwolle yıkandı der ve esas kız çantadan şak diye perwolü çıkartır.

- ay gitti güzelim çamaşır!
- Sana ace lazım der ve Ayşe teyze çantadan aceyi çıkartır

- Parfümünüz ne güzel kokuyor Sinem hanım der kadın Sinemin annesi oradan olaya atlar;
- Parfüm değil çamaşırları Bingo softla yıkadım der ve çantadan şak diye bingoyu çıkartır

vs,vs,vs

yahu arkadaş bu insanları anlamıyorum manyakmı bunlar çantada deterjan şampuan tuvalet kağıdı taşıyorlar bu nasıl iştir,olaydır ya benim çantamda hijyen adına en fazla olsa olsa ıslak mendil olur bugüne kadarda bi kere bile

- Makyaj yapmadın galiba?
- Yok yaptım ama ıslak mendilimle sildim diyip çantadan şak diye çıkartmadım. Yok hayır özeniyoruz bizde bi yerde.
Lütfen yani lütfen..

benimsin,benim..

- Yüzü suyu hürmetine bi gel aşkın!
- İçimde bi rüzgar essin..
- Bu gece doldum bu gece taştım!
- Adımı yüzüme söylersin..
- Gel kollarına bi gel aşkın ..
- İçimde bi rüzgar essin..
- geceme doldun, geceme taştın.
- Güzelsin ah güzelsin...

p.s;
düşerken son bir kez yalana benimsin benim, yalansan yalanı severim..

Dizime başını düşür uyu, saçlarım yüzünde gezsin. Geceler uzun, geceler boyu ben yorgun sen güzelsin.
Dizime başını düşür uyu, korkular içimden aksın gitsin. Geceler uzun geceler boyu ben yorgun sen güzelsin, çok güzelsin!

Manken olcam ben!

34 beden pantolona sığmanın mutluluğu paha biçilemez.
E ben böyle bi mutluluk içindeyken nasıl olurda yemek yiyebilirim..


p.s;
Bak kendine güzel kal, hep gül sevinçli kal,
form ye formda kal basit;
Form ye formda kal ..

Sana çıkacaksa..

En çok senin  gözlerini arar ellerim bu kaybolduğum şehirde,
en çok seni seyrederim gördüğüm düşlerde.
Alnının çizgilerini sayarken ben;
sen hırçın bir nidayla koşarsın rüzgarlarına.
Senin kaldırımlarında severim içtiğim sigarayı,
ve senin caddelerindir beni her daim müziğe tutkun eden.
Olmazsa olmaz dediklerimi sen yıkarsın keskşn bakışlarında,
ardında bir çift kelime kalır dudaklarımda;
'' Olmasa da olur.. ''
Bir çift eldivendir belki de ihtiyaç duyduğum seninle kavgamda,
ola ki bırakırsan üşür diye ellerim.
İhtimaller sudan sebepler gibi kalır bakışlarının yanında.
Ve bahaneler asla tükenmez yolun sonu sana çıkacaksa..
İstanbul kadar masal,
Ege kadar karışıktır konuşmaların dikkatimi toparlayamadığımda.
Bütün bahaneler gerçektir yol sana çıkacaksa,
bütün gerçekler cesarettir korkak ruhuma..

Annem'e

Bir sokak lambasının isiydi üzerinde kalan,
öyle yorgun bir kadındı ki çırpınmaya takati yoktu,kanadında ki son tüyü kim bilir hangi rüzgara emanet etmişti eserken okşasın diye sevdiklerini..
Bir okyanus gibi bucaksız düşleri; dingin bir göle dönüşmüştü şimdi.
Bir deniz gibiydi, kim ne atarsa atsın asla kirlenmiyor kıyılarına vuruyordu içini..
Tanrıdan aldığı kudreti bileklerine sarıyor inadına saklıyordu son nefesini,
güneş hergün pırıl, pırıl yeniden doğuyordu onun doğusunda.
Batıyıda ayrı seviyordu yıldızlar geceyi sardığında.
Belki bir çok kez resmetmişti hayallerini tablolara,
belki bir çok kez dile getirmişti sıkıntılarını yazılarında.
Duyulmuyor, duyurmuyordu hafif titrek kalbinin hızlıca çarpışını.
Bir anneydi;
belki çok mutlu değil,
bir o kadar yorgun,
bir o kadar masum..
Bir anneydi;
iki evlat vermiş bu dünyaya,
onlara emanet etmişti avuçlarında ne varsa..
Bir kadındı;
ama herşeyden önce bir anne,
çoğu zaman unuttuğu gençliğini izlediği filimlerde yeniden hatırlayan.
Huzur dolu, naif elleri olan bir kadın.
Herşeyden çok önce, herşeyden çok güzeldi.
Yalana sığmayan, doğruya inancı olan bir kadın.
Yorgundu ama hala gücü vardı göğsünde;
emzirdiği sütün tek damlasını haram etse yerle bir olabilirdi dünya,
ah'ı alınsa mahşer gelebilirdi o gün.
Ama öyle huzur doluydu.
Dingin bir güzelliği, sade bir sessziliği olan bir kadın.
Parmaklarından akan yeteneği; çocuklarına yemek yapmakla geçirmiş bir anneydi.
Herşeyden çok fazla,
herşeyden güzel..
Herşeyden çoktu.
Anneler tartışılmaz,
hepsi güzeldir kendince.
Annedirler herşeyden önce..
Ama benim annem,
'' solgun denizlere renk veren saçlarının kokusu,
gölgesinde saklar, gökkuşağının kayıp rengini.
gözleri narin bir bakışla,
donmuş güneşimin tüm buzlarını çözer.
Denizci türkülerinde duyulur saçlarının kokusu,
dalgaların kıyıya vurmaları sendendir.
Sen varken bitmez dağdan dağa rüzgarın kokusu,
gökyüzünün avare kuşları senin eserindir..
Tanrının yeryüzüne saldığı sis,
onu kötülüklerden saklamak içindir.
Lotusa benzer saçlarının kokusu;
içime çektikçe tüm fenerlerim söner.. ''

Şeker portakalım..

Şeker portakalım..

Uzun zamandır dalgasındayım saçlarının,sessizliğinin gamsızlığı notalarda bıraktığın çığlıkların arsızıyım.
Sanki körebe oynuyormuşuz gibi seninle, bağladın gözlerini gözlerime,
ne bulabiliyorsun beni nede açıp gözlerini değiyorsun ellerime.
Yıldızları izlemek benim işim değil,güneşin doğuşunuda merak etmedim hiç..
Kendi derdimde seyrederken günleri kısa metrajlı filimler tadında, uykulara dalıyordun sen ayak ucumda.
Bir daire çizdik sınırları olmayan uçlarımıza ve sen yüzüme öylece bakarken çıkmaya asla cesaretim olmadı içinden.
Başka olsun istemedim, ama sen söylerkende direnmedim, dedin ya eski sen diye hani başladın ya öyle vurdumduymazca cümlene,
sen konuşurken bende öylece seni sevdim.
'' Farklı bir şey yapalım mı seninle '' demiştim sana, hani beklediğim cevabı teredütsüzce red ettiğin,
Hiç mi merak etmedin..
Şeker portakalım;
sen benim çocukluğumda en sevdiğim kitabımdın..

Öyle bir..

Öyle bir gel ki yer yerinden oynasın,
kıskananlar tek,tek çatlasın..
Nazlı, nazlı bir bak ki kanım kaynasın,
adını soranlara dudakların adımı fısıldasın..
Öyle bir sarıl ki tenim ateşte yansın,
kıvrımlarında saçlarım dolaşsın..
Gelde dans et benimle elin belii kavrasın,
Ellerinden ruhuma ruhun aksın..
Öyle bir cümle kur ki yüzüm afallasın,
sana cevabım evet'le başlasın..

Şimdi ev zamanı.

Bir kaç saat sonra yolculuk sonrası evim.
Niye bu kadar mutluyum acaba, yarın birgün evlendiğimde ne yapacağım bilmiyorum.
Tuhaf çok evcimenim ben ya,çok..

Dönüyorum evime, küçük dağları yaratmaya !

Günahlarım kumsaldaki kum taneleri say say bitiremezsin.
Ört üstüme yorgan gibi suçlarını bana sözünü geciremezsin!
Gözlerimde lodos yağmurları

Kal bu sehirde kalabilirsen
Atılmış gemici düğümleri boğazıma
Dalarım uykuya dalabilirsem
Gel tut elimi gidelim buralardan
Üzülmem arkama bakabilirsem

Dönüyorum evime,küçük dağları yaratmaya !

al kalbimi kurtulayım bende kalsın istemiyorum..
Vur şişenin dibine geride kalanları görmek istemiyorum.


p.s;
son 4 sayalım..
Bir önceki final-eve dönüş zamanımda demişim ya geri geldiğimde bambaşka bir ben olacak..
Oldu oldu,olalı çok oldu..
Eve gitmeyeli ne çok zaman oldu..

Zor günler.

Sıkıcı,bunaltıcı,bol uğraşmalı günler bunlar.
Son sıkıntılı sınava giriyorum bir kaç saat sonra, sınavlarım henüz bitmiş değil ama bu sınavıda atlatırsam diğerleri pek mühim değil..
Hukuk finali, kendi kendime tekrar ettikçe birşeyler gülümsememe sebep oluyor bunu en iyi sen anlarsın..
Sınav zor fakat ismi sevdiriyor kendini..
Kısacası;
kaydı bana.

''beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş..''

Yollar aksa,aksa kucağıma bitirsek zamanı,
sıkıntıları savursak rüzgara;
alıp kaçırsa..
Bir küçük serçe dinlense avuçlarında,
denizin dalgaları şarkı olsa, konsa dudağına..
Senden ayrı kalbim gayrı yorgun zamana,
gözlerimin ferini unutmuşum senin yamacında.
Bir yağmur yağsa yüzümden, yüzüne aksa,
bir cümle süzülse gözünden, dudağın yansa..
Koşma dedim zamanın peşinden yorgun düşersin,
hadi gel otur yanıbaşıma öyle daha güzelsin..
Bir ağaçmış sevgimiz, sonbahara denk gelmiş,
bağlamışız yapraklarını, hiç eksilmemişiz..
Tutmasamda ellerini,yine kenetliyiz,

sen konuşmasanda anlarım ben birdir dilimiz..
Bir kavuşma bıraktım dudağının kıvrımına,
geri almaya geleceğim elbet,zaman dolunca..

Pardon?!

Seni tanımıyorum dedim durdu bi şaşırdı baktı,baktı ama yüzünde ki sanki çocukken kaybettiğim kardeşimmiş yıllar sonra bulmuşuz birimizi ifadesi korkunç bi hal almaya başladı.
Tedirgin oldum tabi ve dayanamadı;
- Nasıl tanımazsın beni!?
bi an düşündüm acaba önemli birisimi diye düşün düşün çıldırıyorum ama acaba diyorum sanatçı flanmı bluesun önemli gurplarından olan bi vocalin tipide yok ama hayırdır inşallah ve yine geçti karşıma;
- İyi bak,nasıl tanımazsın ya??
iyice gerildim tabi kızardım,utandım içimi inanılmaz bi utanç kapladı belli evet belli ki önemli biri ve ben nasıl olurda tanımam! Ya birine benzetmeye çalışıyorum ama yok, benzetemiyorum bi türlü!
Utana sıkıla,özür diledim çok uykusuz olduğumu ve gözlerimin çift gördüğünü anlattım.
Gülümsedi;
- Ha, bak o zaman affedildin,söyleyeyi baride hatırla..
Müthiş bi heycanla bekliyodum o kendini hatırlatacak bende bir an şaşkınlıktan şoka girip boynuna sarılacaktım saniyeler çok ağır ilerliyordu ve o cümleyi kurdu;

- Lisede aynı okuldaydık,görmüştüm ben seni bi kaç defa.

Ne mi cevap verdim???
- Ya bi s*ktir ya...!

Mayıs.

Kaç mayıstır severim bilmem yağmuru,bulutu.

Kaç nisan geçti gözlerimden seni ararken,seni bulurken,bulupta fark edememişken.
Daha kaç haziran bekliyor kapı ardında kaç temmuz gelecek sığınacak kollarının arasına..
Kaç ağustos gelecek pencere önünde kediye süt verdiğim, yada daha kaç aralık var önümüzde bir aralık ayıydı soğuktu ama sakindi dediğim..
Ve daha kaç ocak göreceğim daha kaç defa doğduğum güne denk geleceğim.
Ve ben kaç mayıstır severim bilmem yağmuru,bulutu.
Kaç mayıstır gölgeye kaçarım güneşten,kaç mayıstır beklerim uykusuzluğu..
Ben kaç mayıs geçirdim aylardan en güzeli mayıstı dediğim..

Sen anla.

Duyduklarıma üzülüyorum sadece bu kadar. Gerisi önemli değil inan mühim değil. Kendimi aramaktanda yoruldum senin dolaylarında,imalı bakışlarında,hangi cümleyi kursan bana göre yeterli değil çelişen anlamlarında,masum bakışlarında.

Ne kadar etkileyebilirsin ki beni güven konusunda,söz konusu sen olduğunda,sadakatle ilgili cümleler kurduğunda.
' Bırak.. '' boş kalmaz nasıl olsa elin, ben kendim ettim, düştüğüm anda kalkmasınıda bilirim.
'Git..' yüzmeyide biliriz ama ikimize fazla bu deniz.
'Sus..' bana haracama nefesini, elbet bulursun sende sana inanacak birilerini.
'Durma..' kurmaya cesaret edemediğin cümlelerin yoldaşın olsun yanında.
'Gülümse..' belki hala kandırabilirsin birilerini o masum sanılan gülüşünle.
'Bakma..' bakışlarında ki ziyankarlığı bana yansıtma.
'Konuşma..' hangi cümlen iltifat taşıyor ki anlamında..
' Söz ver ' bana söz ver, artık öyle kayıpsın ki yetmiyor verdiğin sözler..

Azab-ı vicdan.

Şuan kim isterse gidebilir,kim bunlara sitem ederse çıkabilir karşıma.
Bir tek senden dilemem gereken özür ilgilendiriyor beni şuanda..
Sonra, sonrası zaten bir dolu sızıntı.
Biliyorum karşına geçipte sana baktığımda özür dilerim demek öyle boş ve saçma.
Karşına oturduğumda keşke konuşabilseydim seninle belki bu denli vicdan azabı çekmezdim uzağından baktığımda sana.
Unut ama nefret etme benden.
Nefretini sakla onlara, o hakkını bende kullanma.
Ben üzdüm ya yüzünü,bakmadın ya ardımdan usulca öyle nefretle çarptın ya o kapıyı suratıma,
en çok ben üzüldüm aslında bir bilsen rüyalarımda kaç defa kapanıyor o kapı suratıma..
Unut beni, inan en beter unutulmalara layığım senin hitabında şimdi.
Kullanma içinde adım geçen cümleleri, yırt başlıklarında beni yazan makaleleri,
ama nefret etme benden..
O kadarınıda hak etmedim ben..
Bir tabak waffle hatrına,
sende beni unutma..

Bahar şenlikleri.

Okulun bahar şenliklerinde sağolsun bir günlüğüne Ske eşlik etti bana.
Okul öncesi çarşıda,çarşı sonrası okulda çay içmediğimiz yer kalmadı.
Menüyü isteyip isteyip yine çaydan vazgeçemedik.
Ske yoğun ısrarlarıma dayanamadı ve en sonunda o soğuk günde okulun alışveriş merkezinin içinde dondurma yedik hava sanırım 5 dereceydi ama içerideydik tabi.
Ps oynayalım dedim ama ne olduysa o konu kapandı bir şekilde gittik tavla oynadık.
Tavlada Ske'yi 5-0 yendim. Bir mars üç düz. Ama çirkeflik yapıcak ya hile yaptın diyor.
Go Kart vardı okulda onun yanından usul usul geçtik fazla atraksiyona gerek yoktu bizce.
Sonra balerin faciamız var birde.
Bi bindiğimi hatırlıyorum birde indiğimi,
yok arkadaş benden geçmiş o adrenalin o heycan yaşlanmışız biz artık o neydi yahu öyle..
Yinede aşırı aşırı eğlendik diyebilirim,kendi adıma yani.
Sahne gruplarını izleyemedik Ske gitmek zorunda kalınca,o gidince;
ardından Funk Alaturka çıktı.
Hastayım bu gruba yahu grubun sahne performansı bitene kadar izledim sonrası zaten Pelin'in kampüs anıları..
Bir ara bu kızı öldürücem diyede korkmadım değil kendimden..
Öyle böyle birisi değil ya anlatılmaz yaşanır ama yaşanması tavsiye edilmez şiddetle uzak durun derim ben,neyse ...
Bu sene bahar şenliklerini kış olimpiyatları gibi geçirdik.
Seneye bol güneşli havalar diliyoruz.

Aile içi hoş-beş.

Hep birlikte oturmuşuz anneannem kardeşlerinden bahsediyor;
- Kemalde şurdaydı,Cemalde şunları şunları yapmışdı vs vs..
Kuzenim konuşmaya atlıyor;
- Varmı başka böyle isimleri olanlar?
anneannem devam ediyor;
- İşte Kemal var Cemal var Emel var..
kuzenim dayanamıyor;
- Babanne kusura bakma ama bütün mallarda sizin sülalede toplanmış..

ve 90lardan bir atakla terliği yiyor!

Alınganlığım.

Kuzen:
Bütün dünya için sadece bir kişi olabilirsin, fakat bazıları için sen bir dünyasın. <3:D.

Silent:
ne dyosun lan.

Kuzen:
Seviliyorsun kuzen..

Silent:
Hakaretmi ediyosun bana dünya gibisin flanmı diyosun ? İmamı ediyosun?

Kuzen:
ya iltifat ettim,valla ne alakası var zayıfsın sen :S

Silent: Niye dünyasın diyosun o zaman yıldızsın de!

Kuzen: Yıldız dünyadan dahamı küçük?

Silent: Ne bileyim ya küçük olanları var mesela..

Kuzen: tamam kuzen ya papatya gibisin beyaz ve ince..

Silent: heh şöyle,ay canım benim gelsene bize..

Kuzen: Bileydim daha önceden söylerdim:D

Silent: İçinden gelerek söylemedin yani!??

Kuzen: ---- Offline----

p.s;
Bugünlerde çokmu alıngan oldum ben ne..

Pazar sendromu..

Herşeyin fazlaca geveze olduğu günler vardır.
Pazar günleri mesela.
Susmak,durmak bilmez hiç durmadan,aldırmadan karışır,karıştırır,konuşurur,susturur.
Öyle lafazandır ki ne anlarsın dilinden ne çare gelir elinden. Pencerene oturup günün bitmesini beklersin elinde sürekli tazelenen bir bardak çayla.
Sıkıcıdır çoğu zaman pazar günleri, sıkıcılığı çocukluktan kalma burukluk hisleri.
Çocukken pazar günü demek;
ertesi gün sabah erken kalkmak okula gitmek demek,o akşam erken yatmak demek,zorunlu banyo telaşı demek,ödevlerinin sıkıştığı son gün demek olurdu. Ve pazar günleri yemekte sebze sofraya konulurdu..
Pazarları genelde tartışırım insanlarla,içimde ki sıkıntı etrafımı çepeçevre sarar,dışıma taşar.
Pazar günleri sıkıcı ve huzursuz olurum.
Sanki kıyamet kapımda kopuyor hissini yaşarım pazar günleri..
Oysa cumartesileri bir başka güzel olur..
Keşke günler;
cuma,cumartesi,pazartesi diye aksa gitse.
Keşke..

.

Bilsen;
yeter ki susma derdim sana..
Bağır,kız,ağla
ama yeter ki susma,
susupta öyle ellerin ceplerinde yol alma..
İstanbulda bindiğin bir taksiden,
gözlerin kırgın,kırgın ardıma bakma..

Kaybedenler Kulübü

bir kızıldereli ne kadar yanılabilir?

bazen yanılabilir.
bazen susar.
bazen konuşmak ister.
bazen dinlemek ister.
...bazen yalnız kalmak ister.
bazen arkadaş ister.
bazen gitmek ister insan.
bazen gider.
bazen gidemez.
bazen hiç gidememekten korkar.
bazıları sonsuz neşeye doğar.
bazıları sonsuz geceye,
bazen ölürsün.
bazen ölemezsin. bütün koşullar uygunken bile ölemezsin.
bazen kendinden uzaklaşmak ister insan.
bazen gidersin sırf geri dönebilmek için.
bazen ağlarsın bayaa.
bazen ağlayamıyorsun baya bayaa.
bazen içiyorsun.
bazen acıbademden bir taksiye biniyorsun kadıköy diyorsun.
bazen yüzüne bile bakmıyor.
bazen sen zaten içmeye gidiyorsun.
bazen çok ama çok fazla içmek istiyorsun.
bazen bir kadın geliyor oturuyor karşına ve ağlıyor. kadınlar hep ağlıyor.
bazen birisi geliyor karşına oturuyor 'eğer çok sevdiysen' diyor, oysaki bilmiyor çok sevmekte bir an'a ait.

Sır.

Sana bir sır vereyim mi,
unutmam hiçbirşeyi..
Unutmuş gibi yapar keyfi takılırım..
Ama o aklımın ücra köşesi varya;
hani tüm kirlilerin ortaklaşa biriktirildiği küçük kara delik..
İşte o çekiyor içine hepsini,biriktiriyor,bölüyor,pay ediyor yüreğime..
Sonra ne oluyor biliyormusun?
Paylaştıkça çoğalıyor..
Tedaviye geç kalınmış bir kanser hücresi gibi,
organlarımı sarıyor, bilhassa beynimi..
Sonra kemirmeye başlıyor,
kana susayan kurtlar gibi..
Beynimi kemiriyor sonra beynimde karşmdakini..
Sil at diyor içim,
sen karşma diyor beynim..
Bu yüzden sana bir sır vereyim mi?
Şimdi gülümsüyor ve herşey olağanmş gibi davranyorum ya,
inanma..
Gün gelecek,içim kurtlanp kemirilmeye başlayacak..
Ve gün gelecek;
Bu gün bana kaybettirdiğin herşeyi,
masum sevgimi,
inanç dolu hislerimi,
bir avuç dolusu hayallerimi..
Kindar düşüncelerim,
inanç yıkan hislerim,
bir avuç dolusu kabus ile seninle değiştirecek..
Şimdi gülümsüyor ve tamam diyorum ya,
inanma..

kart!

Ödeyemedim ödeyemedim ödeyemedim ödeyemedim !
kredi kartı borcumu ödeyemedim ödeyemedim ödeyemedim ödeyemedim..
Zamanı geldi geçti gitti ödeyemedim.
Borcun üstüne borç yaptım ben ödemeyecekmiş gibi harcadım,
hesap kesim tarihi geçti ödeyemedim.
Kara listelere alındım, ödeyemedim!
Oynatmaya az kaldı doktorum nerde,
bir acayip kart yüzünden çıldırıyorum..

p.s;
Allahım piyangodan para çıksın söz sadece borcumu ödeyeceğim,
nolur nolur nolur !!!!

Aşk..

Aşk;
hala kaç kişilik olduğunu çözemediğim bir düğüm.
Tek kişi başlarsın, iki kişi devam edersin, tek kişi olarak veda edersin..
Aşk seçicimidir yoksa karaborsadan mı geçinir ?
Tatlının yanında mı gider yoksa acıyla mı yenir..
Aşkın partneri ayrılıkmıdır yoksa ayrılık zaten aşkın yan anlamımıdır..
Sevdiği adamı/kadını neye göre seçer ki insan;
neye göre kriterler belirlenir?
peki sevilen kadın/adam ne zaman dönüşür kapı dışına çıkarılana,
ne zaman dolar yeri,
ne zaman gelir bir yenisi..
Önce hangi taraf başlar değiştirme çabalarına karşıdakini,
ilk neyine karışır,
ilk nerde ağlatır,
ilk defa ne zaman kızdırır..
En son ne zaman lanet ettiririz,
son kez hangi sebepten dolayı dağıttırır masayı..
Aşk,
varlığı dert yokluğu yara..

Muratgilin damı.

Şimdi bi şarkı var 'Muratgilin Damından Hoplayamadım' diye.
Bu şarkıyı yazan insan pskolojisini gecenin bu vakti acayip merak etmekteyim.
Şimdi bakın sanırım şöyle oluyor;
Bir kız var bu kız damda.
Dam Muratgilin damı. Bu kız damdan dama hopluyor derkene Muratgilin damdan tam hoplıycak,
dam yüksek düşünüyor,
- Lan acaba hoplarda yere düşersem bi yerim kırılır mı? sağ kalırmıyım?
Muratgilinkide dam değil gökdelen mubarek öyle yüksek.
Kız bi sağa dönüyor bir sola tamda işin zevkine varmış damdan dama hoplayıp duruyor derken cebinde ki paralar dökülüveriyor yere e dam yüksek olunca yere düşen parayı nasıl alsın?
O anda diyor işte '' Döküldü paralarım toplayamadım ''
Sonra Muratgile bi mektup yazıyor sevgili Muratgil paramlarım yere düştü toplayıver ben gelince senden alırım.
Ama o kadar yüksek damdan nasıl yollıycak mektubu gökdelenin üstünde postahane ne arar?
Bu olaya karşılıkta '' O yare mektup yazdım yollayamadım '' dizeleri dile geliyor.
Sonra bunun paralarını aşağıda çoluk çocuk bi güzel topluyor bu yukardan bağırıyor
- Huop dağılın ulen benim onlar diye ama çocuklar nerde tınladıklarımı var derken çat diye düşüyor damdan yaralanıyor üstü başı tozdan simsiyah bide aşağıda dövüyorlar bunu paraları kaptırdı diye sen nasıl insansın diye işte bundan ötürüde
'' Vurmayın arkadaşlar ben yaralıyam elalem al giymiş ben karalıyam '' satırları ortaya çıkıyor.
Evet sanırım bu şarkı bu olaylara istinaden yazılıyor.
İyiymiş.
Pek bi trajikomik.

Üniversite.

Üniversite insana gerçekten ileri görüşlü olmayı sağlıyor.
Mesela sene başında ben bu dersten kalırım diyorsunuz sonra hop!
kalıyorsunuz..

Hayırlısı.

Tünelin sonunda ki ışığı gördük.
İnşallah o ışık, üstümüze gelen trenin ışığı değildir.
Amin.

Shot me down..

Ne zaman ağrısa dişim düşüyorsun aklıma,usul usul dinliyorum dinginliğini,
kaşlarını çatışını izliyorum tablada kalan yarım sigaranı..

Bir sancı giriyor karnıma,
suskun,suskun seyir içinde kalıyorum yokluğuna.
Ardından gölgen düşüyor ardıma..
Sonra yağmurlar başlıyor bu şehirde,
yıldırımlar düşüyor gözlerimize,
senin keskin nefretin, benim sığındığım neferlerim,
sele kapılıyor birlikte..
Yüzmeyi öğretememiştik henüz hayallerimize,
yürütmekle yetiniyor uçmaktan hiç bahsetmiyorduk bile..

Tanırsın beni,bizi;
teredütsüz atlardım uçurumlara senin ucun,bucağında,
savaşlardan korkar;
birde deliydim o kadar..
Ellerim küçüktü ellerinin yanında,
ve gözlerim bir o kadar derin bakardı korkularına.
Sonsuzluğun ürkütürdü yokluğunun yanında,
varoluşunun bir temsili gibi terlerken avuçların avuçlarımda..
Bir diş ağrısı çekiyorum şimdi;
damağım yara, dimağım yorgun..
bir mırıltı tetikte bekliyor dudaklarımı renksiz ve solgun.

Yinede;
her neredeysen umarım iyi olursun..

vay anasını.

Nedendir bilmem,ama bütün vizeler bir harikulade..

Suçlu-su!

Kafayı yersem tazminatı Yard.Doç.Dr Murat Ö.'den,
katli vacip kararında ki zanlıyıda muhasebe yapın.

of !

Ne bunalım günler bunlar sınavlar başladı gir,çık,gir,çık..
Daha haftanın başındayım halbu ki..
Neyse ki ödülüm hazır.
Kendimi pek ödül alacak kıvamda hissetmeme rağmen,ah şu vizeler.
Olmayaydı daha mı iyiydi sanki;
gibi..

Meleğim..

Küçücüksün sen meleğim,
en büyük derdin barbie bebeklerin..
Henüz bilemez,göremezsin,
gözlerin ufuklara ulaşır ama derine inemezsin..
Tek derdin rüyalarda ki perilerin,
büyüdüğünde anlayacaksın meleğim,
bir avuç hikaye aslında peri dediğin..
Büyüdükçe,saçların gözlerine döküldükçe,
anlayacaksın ki aslında dünya dediğin ne küçükçe..
Sende tadacaksın İstanbul'u,
sende kırılacaksın defalarca..
Oyuncaklarını kaybettiğin için değil,
birini sevdiğin için ağlayacaksın..
Şimdi ellerini başının altına koyup büyümek istiyorum diye bağırdığını,
kocaman bir kadın olunca hüzünle anımsayacaksın.
Büyümek dediğin daha fazla sorumluluk demek,
büyürken farkına varacak engel olamayacaksın..
Daha çok masumsun meleğim,
sana göre bir sepet oyuncak hayat dediğin..
Dilerim ki;
asla kırılmaz barbie bebeklerin..

Vizeler..

Sıkıntı,bunaltı başladı yine.
Yine uykusuz geceler,yeniden uyumakla geçen gündüzler.
Geliyor,geçiyor..
Ama herşeye rağmen kaldığı yerden hayat devam ediyor..

p.s;
bir şarkı söylemiştim sana hatırlarmısın?
o zaman dinlemiyorken beni..

Gözlerinden Öperim..

Yürüyorum yolumdasın..
Aklımdasın,fikrimdesin,içimdesin..
Ben bunun için kızamıyorum kendime,
sızlıyorum,özlüyorum arıyorum seni..
Her günüm böyle geçiyor neredeyse,
her nerdeysen;
gözlerinden öperim..
Görüyorum kumsaldasın,
gün batıyor usul usul o yüzden ordasın..
Uzakta gemilerle oyunlar oynuyorsun..
Orda olmak isteyince beni hatırlıyor;
korkuyorsun.
Ben uyanıyorum,
ben rüyamda bile seni özlüyorum..

Çok uzak şehirlerden yazıyorum şimdi sana,
masa başında;buruşmuş kelimeler ve yazılmaya hasret kağıtlarla..
Bu sana son yazım,
son kez seslenişim,son serzenişim.
Usul,usul çekiyorum kollarımı şimdi uyuyakalmış başının altından.
Bir veda değil bir merhaba aslında.
Senin çoktan demen gereken bir merhaba,hayata,onlara,karşı koyduklarına..
Duymuyorum..
Nerelerdesin,ne yapıyorsun,bilmiyorum..
Araştırmıyor,kurcalamıyor kendi haline bırakıyorum.
Belki üzülüyorsundur diye kızıyorum kendime,ardından gülümsüyorum yine,
sonra dalıyor aklım yine başka şeylere..
Deniz hala vuruyor kıyılara,sen uyusanda, uyanık kalsanda..
Rüzgar esiyor yine çok kızsanda, umarsızca oda benim gibi hala.
An geliyor merak ediyor bakıyorum ardıma,
hala kalmış mı diye geriye bir kaç parça
bulamıyorum...
Yoksa bulmak mı istemiyorum bilemiyorum,
öyle utanç içindeyim ki kendime bile itiraf edemiyorum..
Mahsunlaşıyorum,
dudaklarımda çok bilindik bir şarkıyla yürüyorum.
Hiç durmadan,yorulmadan,sonu olmadan,
yürüyorum bütün yollar sana varacakmış gibi..
Martıları özlüyorum,
birde simit satan küçük çocukları..
Burnum akıyor bazen,hastayım aslında yine ben,
Dikkat etmiyor,beceremiyor, huysuzlaşıyorum..
Öyle meşgulum ki, kendime bile bakamıyorum..
Zaman geçiyor aslında inan bana hiç durmuyor,
insanlar gibi geçiyor zaman sana,bana aldırmadan,
sokakta yürüyen insanlar gibi hiç hatırlamadan,
sen olsanda,olmasanda geçiyor durmadan,
öyleyse artık durduramam..
Çok uzak şehirlerden yazımı bitiriyorum şimdi sana,
terk edilmiş kelimelerin ardında,
bir sığıntı gibi ucuz bir veda.
Ses tonum titriyor,hava aydınlanıyor yine.
Onaltı sayıyor göğsüm onyediden geriye,
sonuç olarak ben yine;
sen,
her nerdeysen;
gözlerinden öperim..

şaibe..

Bu zor anlamak;
yeniden anlamak..
Bu bana çok zor geliyor,
Nefesim sanki kesiliyor..
Öksürürken ciğerlerimde bir şeyler intihar ediyor,
sigarayı bırakmayı düşünürken elim yeniden sigaraya gidiyor..
Sonra sohbetler uzuyor,
bazen tam kilit noktada konuşulacak bir şey bulunamıyor..
Yeniden cümleler kendini inşa ediyor,
sahiden bazen iyi geliyor..
Gerçekci olduğunu idda ettiği her konuda inandırıyor,
bazen uyuzluğum tutuyor;
bazen masumluğum sesimi esir alıyor..
İnanmak..
Gerçekten inanmak,
alabildiğinden daha fazla yarayı almayı göze almak..
Dirseklerimde ki sıyrıklarla inanmak..
inan(ama)mak..

Rövanş.

Ben aldım rövanşı.
5 - 4
Son elde çok çabaladın,çok sinirlendin,mars konusunda çok iddalıydın..
Ama napıyomuşuz?
Bidaha yapmıyomuşuz.
O şutu çekip o golü atamıyorsak öyle oturduğumuz yerden konuşmuyomuşuz..
:))

Tavla.

Bugünü yazdım bir kenara.
Ben hiç öyle kaybetmemiştim bu tavla denen oyunda.
İlk eli aldım keyfim yerine geldi derken;
 iki düz bir mars.
5 - 1 kaybettim.
Birde üstüne winston light içtim.
Hayır sinir olmadım isteseydim alırdım zaten o oyunu ben ama zar gelmedi işte.
Yani sende öyle çok artistlik yapma karşımda..
:)

Yol konuşuyor.

En güzeli akşam dönüşleri..
Yol uzuyor,uzuyor sonra bir anda bitiveriyor sanki..
Uzadıkça gülümsüyor,gülümsetiyor..

Bazen fazla güldüryor derken yol bitiyor..
Kapıdan içeri girene kadar takip ediyor,kapı kapanıyor..
En kötüsü akşam dönüşleri..
Yol kısalıyor,kısalıyor sonra bir anda eve çıkıyor..
Kısaldıkça üzüyor,üzülüyor..
Kapıya kadar eşlik ediyor,sonra yol bitiyor..

Aslında en güzeli;
akşam dönüşleri..
Yol bitince sarılıyor,söyleniyor,sarılıyor..

Rakı.

O rakı şişesinde bi balık olsam,
dibinde sen hapis olsan..
Mezedir yıllarımız afiyet olsun,
dibini görmeyende senin gibi olsun.

Husus.

Bu gece nasıl sabah olacak..

Bereketim..

Uzağımda olur korkular,
sen yanımda olunca..
Yatağımın altında kabuslar,

sen uzaklaştıkça..
İçindeyim bu kaosun,
bu fırtına kime...
Rüzgarıyım yağmurun,
dök saçlarını önüme..
Sen benim uğurlu taşım,
bereketim,
yağmurum..
Sen yokken;
yağmuru bekleyen bir çocuğum.. 

müzik..

Ama ben müziğe aşığım..
Gitar çalmak istiyorum !

Nokta

Çok konuşan kadın yoktur.
Karşısında ki hiçbir halttan anlamayan adama laf anlatmaya çalışan kadın vardır.

Özle(di)m.

Denizi özledim demiştim ya hani;
yalandı..
Aslında benim her daim özlemim;
bir tek sanaydı..

6,30

Şimdi sen uyuyorsun,
rüyalar başucunda nöbet tutuyor,
Yıldızlar benden fazla görmesin diye seni usulca çekip gökyüzünden bir bir topluyorum..
Kuşları serpiştiriyorum havaya,
balıklara özlemimin öz'ünü yükleyip; senin denizlerine salıyorum..
İtip geceyi,semaya güneşi koyuyorum,
Kelebekleri bırakıyorum avuçlarımdan yastığına,
saçlarına dokunup usulca,
bir şarkı fısıldıyorum kulağına..

Şimdi sen uyuyorsun ya ben kabus oluyor rüyalarını kıskanıyorum..

p.s;
landon pigg

-Ki

Ki nefesin yüzüme düştüğünde;
biliyorsun bahar gelecek bu şehire..


Cemre ilk o zaman düşecek toprağa,
İsa yeniden doğacak, uzak diyarlarda..
Bir peri kanatlanacak parmak uçlarımdan parmaklarına..
Ve ben fısıldayacağım;
gözlerimden gözlerine...

Adı yok bunun..

Gözlerinden bakıyorum dünyaya,
eklemlerimi eklemlerine ekliyorum..
Konuşuyorsun ya susuyorum,çünkü tek bir ağzı var kalbimizin,
sen konuştukça aslında ben konuşuyorum,
sen konuştukça ben sen oluyorum..
Güneşi bırakıyorsun avuçlarından uzuvlarıma,
ısınıyor ruhum sakin bakışlarında..
Dinginleşiyorum senin deli rüzgarında,
sonra yüzümü yüzüne sürüyor ;
nefes alıyorum..
Dudaklarımdan bir aşk akıyor,
ceplerimde ki umutlardan meze yapıyorum kalbimin çakır keyfine..
Sen daha gelmeden ben gidişine üzülürüm,
daha öncede söyledim ya sevdiğim..
Ben seninleyken bile seni özlerim..

Dilruba.

Aklımı aklına sar,
sonra beni;
cehennemin eşiğine,aşkın göbeğine sal..

Ders.

Hukuk hocamız gözlerini keskin keskin açarak anlatıyor;

- Benim kafamda kırk tilki dolaşırda kırkınında kuyruğu birbirine değmez!

Hocam diyorum kendi kendime '' Kafanız ne kadar büyükmüş '' tabi bunu düşünüyorum başımı kaldırıyorum ve hoca gözlerime bakıyor..
Yüzümde oha kaldım ifadesiyle arkadaşıma dönüp '' seslimi düşündüm '' diye sorup o duymak istemediğim cevabı alıyorum..
Evet böylelikle hukuktan kalma hakkını kazanıyorum..

p.s;
ah, ben ne zaman sessiz düşünmeyi öğreneceğim !

Hayat.

171 Sigarayı bırakma hattını aradığımızda beklerken sıkıntıdan 2 sigara içmek bize,
Koşuya çıktığımızda koşu alanına kadar olan yolda sigara içmek sevgili arkadaşım Onura mahsustur.
Yaşamak güzel şey..

Çakmak.

Baba çakmak aradığında refleks olarak cebinden çakmağını çıkartan tek mahluk benimdir sanırım..
P.s;
Her zaman dediğim gibi;
babamın  embesil çocuklarıyız..

Yemek yeme(me)k

Arkadaşlarla yemek yemeğe gidiyoruz,masamıza oturuyoruz ve garson geliyor,şiparişler tek tek veriliyor sıra bana gelince seçtiğim yemeği söyleyip ardından içinde neleri istemediğimi saymaya başlıyorum ;

- Ketçap olmasın , mayonezde olmasın. Bide turşu istemiyorum ve acı biber koymazsınız sevinirim.. He bide o sos varya onuda az koyarsanız sevinirim...

Garson yüzüme bakıyor,bakıyor ve el-cevap gecikmiyor;
- Birşey yemek istediğinizden eminmisiniz?

Düşünüyorum,düşünüyorum,düşünüyorum...

Çekmem!

Sınıfa giriyorum,gülmüyorum ama suratımda asık değil,arkadaşım makinayı uzatıyor belli ki fotoğraflarını çekmemi istiyor alıyorum tam denklanşöre basıcakken o ölümcül cümleyi kuruyor;
- Benay bi hatıra Resmimizi çekermisin??
makinayı geri uzatıyorum,çantamdan bi sigara alıp sınıftan çıkıyorum..

Çekmem efendim,çekmem. Öyle cümleye ben Fotoğraf flan çekmem!

p.s;
banada bunu usta şair benimsetmişti o zamandan beri olmuyor işte resim lafını duyunca bi agresifleşiyorum

Anla(ş)mak.

- Yok, sen beni anlamıyorsun!
- Asıl sen beni anlamıyorsun!

Tanrı aşkına bu anlamak ve anlaşılmak ne zor bir duygu. Ne gözle görülüyor ne kulakla duyuluyor ne elle tutuluyor hissetmek desen herhalde hissizim ki öyle olmadığım velakin ortada.
Öyleyse neymiş efendim anlamak yahut anlaşılmak beş duyu organlarımızla kavrayamayacağımız bir olaymış. Bu yüzdendir ki karşılıklı anlaşılmazlıklarda büyük olaylar çıkıyor çünkü bunun tadı kötü diyemiyorsunuz yada bu ses hoş değil, böyle cümleler çıkmıyor ortaya çıksa sorun çözülecek,ama çıkmıyor..
Belki anlaşamayız,anlamam,anlaşılmam diyede önceden tedbirde alınamıyor yani öyle dandin öyle saçma sapan birşey bu anlam olayı.

Bir şeye anlamsallaştırmak mı?
İşte o tamamen duygusal..

Napıyomuşuz? Susuyormuşuz..

Napıyomuşuz bi daha yapmıyomuşuz
Sağ gösterip sol vurmuyomuşuz
O şutu çekip golü atamıyorsak
Öyle oturduğumuz yerden konuşmuyomuşuz

Lades..

Okyanusda kaybolmuş bir inci tanesini arama çabasıydı benimkisi,nice tehlikeyi göz ardı edip savaşmaktı,yenilgilerin dizboyu olduğunu bile bile inadına inanmaktı..
İnancım bir çocuğun hayalinde ki şovalyelerin kılıçları kadar keskin, zafer edasıyla naralar atan şarhoşun sesinde ki vicdan azabı kadar tizdi..
Acıdığında acıtıyordum elbet,kanadığında kanatıyor zehrimi aktarıyordum,kendimi koruma çabasıydı benimkisi,en sonunda kendini sokan bir akrep misali..
Oysa senin savaşını kazanmak son sigaranın verdiği haz kadar derindi,her nefesimde ömrümü tüketmesine rağmen değerdi,değdi..
Savaş değildi benim ki senin tahtını paylaşmak,usulca yanına sokulmak,masumca saçlarını okşamaktı ruhumun niyeti..
Otur diye önüme sürgün ettiğin yüreğininin sessizliğinde boğulmaktı,kendi kendimi kaybetmek,kırk odalı bir handa tüm kapıların sokağa açıldığını bilmekti.
Karanlıktı,soğuk ve rutubetli..
Halbuki yaşanabilirdi,herşeye rağmen yosunlarda çiçek yerine geçebilir,papatyalar olmadan da güneşler açabilirdi,ta ki güneşten vaz geçene kadar..
Bir yıldızı sevmek gibiydi,
öyle bir yıldız ki, nice güneşleri sürgün etmiş semadan..
Öyle bir yıldız ki en son onun parkalıklığıydı gözlerimde kalan..
Kazanırım dediğim savaşlar avuçlarımın içi gibiydi bilirdin,bilirdim ruhunun haritasını tek,tek alnına düşen çizgilerin rotasını,bilirdim ya bu defa bilemedim.
İçimde ki seni koruyup kendimi müdafa ederken dökülen kanın senden geldiğini göremedim. Yanlız benmiydim ölen,senmiydin öldüren fark edemedim..
Bir yıldızdı sadece gözlerimde son kalan,bir yıldız..
Yolumu kaybettiğimde gözlerimde dolan bir yıldızdı bana son kalan ardından.
Bana 'beni öldürdün' dedin,

fark etmedin mi sevdiğim ben zaten son nefesimi vermiştim.
Kazanırım dediğim bir savaşta tek amacım ruhumu ruhuna teslim etmekken beni bir düşmanın gibi hiçe sayıp çoktan mağlup ilan etmişsin..

&

Asaletim sadece aşkının tapınağına girdiğimde olacak içimde.Bir gün yıkılırsa bedenin başka ülkelerin çamurlu evlerinde:Bilki bütün denizleri ayaklarına dökeceğim.

Kaos

Ne zaman anlaşmış ki kalp ile beyin?
Sen beynimdin bense senin kalbin..

Nisan anıları..

Uzun zaman önceydi,
nisan yağmurları düşerken avuçlarıma, saçların gözlerine girerdi..

En sevdiğim gömlek senin gömleğindi,
aylardan nisan, günlerden onyediydi..

Gidiş.

Gidiyorum benimsemeyi daima unuttuğum yere,
kabuslarımı,kötü huylarımı,denizi,sevdiklerimi burada bırakıp sevmediğim herşey gibi gidiyorum.
Bir daha ki dönüş 5 ay sonraya denk geliyor,düşündükçe zaman uzuyor..
Oysa nereye gidersem gideyim evim her zaman beni bekliyor,beni bağrına basıyor,seviyor.

p.s;
Bir öğrenci çeker gider.

Dostlar.

Siteden arabaya binilir ver elini fastfood'n kralı, yenilir,içilir karınlar doyar üstüne kahvenin keyfi çıkarılır konuşulur, gırgır şamata..
Ordan kalkılır arabaya yeniden binilir, onur ayar edilir, delirtilir Gidilecek bir yer aranır taranır ve bayramoğlu Adanın yoluna sapılır, Ordan ver elini Yelkenkaya çıkmaz yollar,dar virajlar..
Buda yetmez ordan ver elini Kuşcenneti-hayvanat bahçesi..
Usta şöför arabayı girişin önüne çeker ve hayvan gibi parayı bayılarak içeri girilir.
Ki düşünmedik değil biz üç hayvan zaten biz bize yeteriz diye ama doğayı tanımak şart..
Bir zaman sonra hava kararır ki malesef hayvanat bahçemiz tadilattan dolayı ışıklandırmadan mahrumdur, karanlıkta koca yer inadına gezilir.
Biz en çok Aslana hayranlık duyduk, kaplumbağaya oha dedik, maymunlardan çektik, ayıyı bulmak için uğraştık,dev balıkların önünde fotoğraf çektirdik.
Elimizde izmaritler dünya banamısın demiyor açıkcası deli gibi eğlendik.
Para bitti,saat geçti bari benzin bitmesin dedik geri geldik.
Canlarımın içleriyle bu geçirdiğim harika ikinci gündü.
Buradan sonsuz teşekkürlerimi iletip onları okul taraflarına beklediğimi söyleyip sözlerini alıyorum.
İyiki varsınız lan!
Seviyorum sizi.

Sonsuz şefkatin yer aldığı tek cümle anne kollarıdır bence onun haricinde barındığı herhangi bir sığınak yok.
Cümleler birbiri ardına sıralanmış birer anahtardır aslında sen dinlersin onlar açar kapıları,sen söylersin onlar kilitler akılları..
Ve sorular,birbiri içine geçmiş binlerce halkalar..
Cevapları sırra kadem basan,aklın düşünüpte bulamadığı sorular..
Neden var bunların başında,herşeye bir neden var aslında.
Gülümseten nedenler,üzen nedenler,şaşırtan nedenler ve hiçbir tepki uyandırmayan beklenen nedenler.
İnsan doğası bu, sevgiye nedenlerle yaklaşıp şefkati sorgular.
İnsan doğasıdır aldığından memnun olmayıp daha fazlasını isterken kaybettiğinde pişmanlık duyar.
Yazın sıcaktan uyuyamadığında şikayet ederken kış olduğunda yazı aramak gibidir,ama çok sürmez yaz geri gelir, kış geri gelir günler aylar seneler geçer gider ama yaz hep geri gelir,gelir..
Aldıklarımdan pişman değilim, kaybettiklerimede çok üzülmüyorum artık, üzülebilecek bir kaybımın olmadığından mı yoksa bir şey olmuyorsa daha iyisi olacağı için olmuyordur sözünün çekici fırtınasından mı bilemem, kimseyi kötüleyemem..
Ama fark ediyorum ki heryeni gün bir güzellik taşıyor ardında, bir üzüntü saklıyor ceplerinde, bir gülümseme bırakıyor avuçlarımda..
Her gün batışı bir varoluşun uykusunu getiriyor gözlerime.
Çok değil, daha az var artık.
İlkbahar yeniden çalacak kapıyı, kırarcasına yeniden girecek içeriye aynı gülümseme ile ve ben yeniden yazmaya başlayacağım rüzgarları,denizleri..
Yeniden müziğimi duyacağım ve iyki doğdun diyeceğim hayat..
İyiki doğdum diyeceğim..

Ev.

Bugün eve dönüş zamanı,eşyalarımı topluyorum,tekrar boşaltıyorum vaz geçiyorum bir daha aynı şeyleri koyuyorum.
Heycan yok,kırıldı heycanım.
Az biraz mutluydum onuda unuttum.
Neyse efendim,finallerim bitti en son hukuktan altın vuruşu yaptım,rahatım.
Evde internet yok yazamayacağım diyorum ama zaten artık pekte yazmıyorum.
20 gün sonra buralarda olacağım yine,yeni,yeniden bir ben olarak..
Bana iyi yolculuklar..
Finaller biter,gençler evine döner..

Gidiyorum evime,küçük dağları yaratmaya,

Hukuk..

Son anlar bunlar,son uykusuz gece,son stres, son sıkıntı, son telaş..
Son final bu,son darbe, son yıkılış..

Yaz okulunda buluşuruz artık üzülme sen Hoca.

Telgraf

Sevgili Behlül;
Caroline ile başımız dertte.
Acil yetiş.
Sevgililer yazan bir dost..

Benim şehirim..

Başka şehirde nefes alır,bir başka şehre dalar gözlerim..
Öyle ki deniz kokan memleketimdir,
tek özlemim..

Bir Kadın..

Muallakta kalmış bir kadın var,derinde saklanan bir adam..

Yarada gizlenen bir çocuk ,bir kelebek var kozasına sığınan.
Bir sır var acıya sığınmış, öfkeye yenilmekte olan.
Bir hayat var biterken tadına varılan,bir cehennem var daha yanmamış orda insan..
Muallakta kalmış bir kadın var,bir adam var,bir çocuk..
Bir öfke var içimizi kavuran,bir kin var,bir şarkı var duyulduğunda ağlatan..
Bir kız var yolunu kaybetmiş ağlayan,yağmur var durmayan..
Bir şehir var inciten, acıtan..
Muallakta kalmış bir kadın var,dönmek için yolunu bulamayan,
bir kadın var , herşey için çok geç olan..

Uçtu,gitti kaçtı aklım..

İnce belli bardaklarda çay içerken,
sabah yağmurlarına kaçtı aklım..
Kitapların arasında boğulurken bir cümlede takıldım..
Çekti,aldı kıpırdayamadım,
bir deliyle kaçtı aklım..
Ogün bugündür, öyle pervasız uçarıyım,
serbest ve karanlığım,
bir deliye sevdalandı aklım,
kaçdı gitti tek başıma kalakaldım..
Yüzmeyi bilmeyen bedenimi,
okyanuslara attı aklım,
çırpındım,direndim öyle ayakta kaldım.
Bir deliye,rüzgara,bir tıkırtıya takıldı aklım,
boş beynimde kendimle oyalandım..
Bir kuşa sevdalandı aklım,
kanadından göğe ermeyi diledi kaçtı gitti,tutamadım..
Şimdi ne zaman bir kuş görsem aklımı kaçırırım,
kanadına takılır gider,
uçmayı bilmez bedenim,korkarım..

ps;
ure beautiful..