Alıntı..


.' O ' O hakkinda sayfalarca yazbilirim. Hepimizin bi "O" su var.O dediğimiz,
en dogrusu
en güzeli
en sevdiğimiz
en güvendiğimiz
bazen en şirini
en özlediğimiz....
ve her zaman hep "en" olanıdır "O"

Birisnin o olduğunu nerden anlarsin???
Birincisi,Bir şeyler farkli olmalı.
eğer daha once de farklılarını mı gördün?
Farklidan daha farklı! En olanı =)
Seni daha fazla mutlu etmesi mi gerekir?
O dedigin kişi seni en cok mutlu edecek,her zaman en mutlu edecek kişi midir???
Seni mutlu etmeden o kadar, gerçekten "O" olabilir mi?
Belki olabilir? yada...ne bileyim.gerçekten kafam karışık..
Nerden anlarsin ki o oldugunu?
Hepsinden daha fazla mı güvenirsin ona?
Daha mı farklıdır hepsinden?
Daha mı mutlu eder? Ne vardır onda???
Yoksa...

"O" sadece o mudur????.. hı??
Sanırım sorulabilecek en güç soruyu sordum hayatta ki..
Bir de içinden kendi kendime cikmaya calismam yok mu?..
Her seferinde böyle oluyor.
Belki beceririm... Ama "O" olmadan becerebilirmiyim?? onu da bilmiyorum ya ..

Peki ya ben?
Ben gercekten o'ysam???
Geri gelirmi? Ben "o"muyum? "O"muyum?? Ya da değilsem bile?

NEYİM BEN!

of..
sadece..seni ozledim..

The pursuit of happynes


Belkide etkilenip beni uzağa götüren bir filmdi..
Belki de filmden daha öte..
bir Gabriel Muccino filmi..
Yılın en iyi film dalında birinci seçilmiş..
Konusu ise..
Bir babanın oğlu için yapamayacağı hiç bir şey yoktur.. İzledikçe sanki içindeymişim gibi hissettim.. Gerek Soundtrack gerek sahneler adeta beni sürükler gibi çekiştiriyordu.. Ve sonunda dayanamadım ağladım..
Etrafımda ki kişiler yüzüme baktı sanki '' benay yapma ya, bu filmede ağlanır mı '' dercesine..
Ama gerçekten insan o sevgiyi,tutkuyu hissedince kendini kaptırıp akışına bırakmaması elde değil..Hissettim bunu. Ve biliyorum ! Ben biliyorum !!
Ve son olarak..

Asla , yapamam , benden bu kadar , hoşçakal , diye bir şey yoktur..
Chris gardner bunu başardı..
öyleyse ben...
ben ..
ben..
Tabiki başarabilirim...

Umdunu kaybetme !

O


Birine muhtaç olduğunda utanmadan sıkılmadan ona ihtiyacın olduğunu belli etmek..
Bizim gurur yapıp asla başaramayacağımız bir şey.. Ben bunu onda öğrendim..
Umarsızca ağlamayı,elde edene kadar ayak diretmeyi,canı istemiyorsa gecenin bir yarısı uyanıp sabaha kadar şarkı söyletmenin aslında bir okadar keyifli olduğunu onda gördüm..
İlk başta onu sevemem sanıyordum,çok küçüktü...
Kırpıştıra,kırpıştra açtığı gözleri boncuk gibi yemyeşil parlıyor uzun ince parmaklarıyla parmağımı kavramaya çalışırken ne kadar sevimli olsada dokunamıyordum,dokunamam sanıyordum...
İlk kusmalar,ilk gülücükler,ilk çıkarılan sesler,ilk emekleme ve o ağzından çıkan benim için onun ne kadar önemli olduğunu anımsatan ikinci kelime...
Hala...
Sonra büyüdük birlikte o bir yaşına bastı bense onunla birlikte bir sene daha ilerledim..
İlk adımlarını parmaklarıma tutunarak attı yada yoruldu kucağımda devam etti yola..
Düştü,birlikte ağladık.. Gece oldu birliktye uyuduk.. Sabah oldu beraber uyandık..
Durdukça büyüyor ve bana '' HALA '' kelimesinin gerçek anlamını kavratıyordu..
Ben belkide ''halam'' diyemediğim bu kelimeyi sevmediğim için onu sevemem sanmıştım..
Halasıydım ya.. Halalar sevmezdi ya.. Ben öyle biliyordum öyle gördüm..!
Öyle değilmiş..
O uyurken avuçlarının içinde o minicik ellerini bir kez hissettinmi,ona şarkı söyleyerek bir kez uyuttunmu anlıyorsun ne güzel bir şey olduğunu anlıyor insan..
19 aylık olduk şimdi..
Sanki hayatım ona endeksli..
Birlikte oynuyor,birlikte yemek yiyoruz..
Bilmiyorum büyüdüğünde beni gerçekten sevgiyle anacakmı yoksa tüm hatıralarım gözlerimde ve bir şarkının nakaratında mı kalacak bilmiyorum..
Ama her zaman onun yeri bir başka olacak..
Büyümeye devam ediyor.. Her geçen gün..
Ona baktıkça,onu izledikçe geçiyor zaman...
Onunla yaşlanmak güzel.. Onunla her güne veda etmek..

Şimdi ona bana Hala'mın asla demeyeceği şeyleri söylüyorum o uyurken kulağına fısıldar biçimde..

'' Hatalarında ve doğru kararlarında.. her zaman yanındayım..
Seni büyürken izlemek gözlerimi doldursada umarım senin için en iyisi olursun..
Hep yanı başındayım.. Ne zaman ararsan..
Seni Seven,
HALAN... ''

Renklerin İçinde..



Eve geldiğimde kimse yoktu..
Geriye derli toplu bir oda hoş bir koku kalıntısı sabahtan kalma çay vardı, tezgahta..
Ayakkabılarımı bile çıkarmadan hiç bir odaya sapmadan doğruca gittim odama her yer alışık olmadığım bir düzende pırıl pırıldı .. Hoşlanmamki!..
Ayakkabılarımı direterek çıkardım biri odamın kapısının kenarında kalmıştı bir diğeri ondan biraz uzakta duvarın kenarında kıyafetlerimi çıkarıp,çıkardığım yerde bırakıp haylaz bir tavır takınarak pijamamın üstünü giymiştim..
Ev hala çok sessiz..
Akşamı hatırlamaya çalıştım..
Bir kaç yudum alkol berbarinde kendini müziğin etkisine bırakıp eşlik etme yerle bir odam alkol kokan ağzım gülümsemeye yetebilecek kadar bir neşem vardı..
Ya şimdi.. Hiçbirşey.. Dağınıklığım bile yok o geceden kalma..
Elimde bir fincan kahve oturduğum bu koltukta yapayalnız ve düşünebilmeyi erteleyemeyecek kadar amaçsız fikirlerim var..
Biri(!) nin dediği gibi insanı sorunlar çürütmez insanı yalnızlık çürütür.. Yada buna benzer bir kaç kelimeydi..
Playstmde: Kargo - Renklerin içinde..
Renklerin içinde,düşlerin içinde doğmak sessizce..
Renklerin içinde,cennetin içinde ölmek sesizce..
Evet.. Eve geldim ve kims eyok.. gitmişler..
Sanırım şimdiden özledim..
Dağınıklığı,konuşmaları,anlamsız gülüşleri,beraberliği...
Renklerin içinde...

Bir bayram sabahı,bir bayram kavgası...



Her şey yolunda gibi gözüküyordu başta, kuşbakışı bakınca..
Gülümsemeler,tatlı atışmalar,kahvaltı masasında ki kahvaltılıklar..
SOnra durdukça sarpa sarmaya başladı yoğun stres ve bunalımdan yaşanıyordu sanırım ard arda..
Ve sonunda o atışma..
babamla...
Bir gazete yüzünden çıkmıştı tartışma.. Kırıldım..
Gazeteyi elimden fırlatıp kapıyı hızlıca çektim işte bahçedeydim yağan yağmurun altında hiç konuşmadan,ses çıkartmadan,titrek ama kendini sıkan bir sinirle ellerim ceplerimde saatlerce yolu izledim gözlerimi hiç ayırmadan..
Camdan acaba içeri ne zaman giricek diye bakanlar oldu,bakmayanlar oldu..
Kırılmış ve kendimi sıkıyordum gözlerimde dolan su birikintisini akıtmaya niyetim yoktu..
Asla ! Aciz biri değilim!
Ve yine bir an bahçenin o demir kapısınıda çektim çıktım..
işte yoldaydım bu bir bayram sabahı.. Evime gitmek istiyorum ..
Otobüse bindiğimde sanırım kötü bir yüz ifadesiyle gözükmeliydim ki bazı kişilerin belli etmeden bana baktıklarını hissettim tek kişilik bir koltuğa otuırdum kafamı cama yasladım...
evden uzakta indim,yürüdüm,yağmur tüm şiddetiyle karşımda işte elmi yaman,yağmurmu...
Artık gözümde ki su birikintilerini tutmanın hiç bir manası yoktu.. Sahil ayaklarımın ucunda damlara ise yanaklarımdan çeneme doğru süzülüyor tüm rmelim akıyordu işte .. Aksın.. Bırak..
Geride bıraktığım anneme üzüldüm,üzüldüğüne üzüldüm..
Playstimde Mahzar alanson : Bir sonsuz yağmur yağsa ısrarla çalmaya devam ediyordu..
Gece evde kalmadım.. Sanırım yine içmişte olmalıyım yine abuk,sabuk haraketlerle eylendim-eylendik,lakayit tavırlar,yalanlar...
kendim değildim,kendim olmadım,çünkü kendim olduğumda aldığım tepkiler yetmeliydi artık.. yetmesi gerekti..
Eğer iyi yazı yazabilme kabiliyetim olsaydı '' kendimiz ve tepkileriniz '' diye bir kitap yazmak isterdim.. Kendimi anlatmak,onları anlatmak,bayram sabahlarını anlatmak..
Bu ne ilk ne son... Biliyorum kırılmaya devam edeceğiz..

Bir bayram gecesi..



Biliyorum ..
Ne bizler aynı kaldık nede o beklediğimiz günler..
Bir kaç gün öncesinden aldığımız kıyafetler yatağımızın altına koyduğumuz ayakkabılarımız...
Sabah olunca heycanla babamın namazdan gelip bizi babannemlere götürmesini bekleyişlerimiz..
O kahvaltı..
Kalabalık bir aile..
Babannem,ablam,abim,annem,babam,ozamanlar minik olan kuzenim,ve yine o zamanlar bekar olan amcam,halamlar,eniştemler,ayşe teyzemler.....
Bayramlaşmalar,kahvaltıda ki espiriler,masaya konan patatez kızartması ve börek.. O güne özel olarak...
Her şey doğru ve dürüstmüş gibi sanki herkez gerçekten iyiymiş..
Aileden kişiler eksildi kişiler eklendi...
Kimsenin aslında gerçekten dürüst olmadığını öğrendik..
Ablam gitti önce sonra amcam evlendi sonrada abim..
Geriye kalanlar aynı değildi..
Anladık biz, sadece bayramlara özelmiş iyimser görünmek..
Biz büyüdük.. Gördük.. iyiyi ve doğruyu...
Bir kaç saat sonra bayram sabahı..
Ne yeni elbiselerim(iz) var ne yeni hayallerim(iz)..
Nede o kahvaltı sofrası.. Hani şu herkezin gerçekten süper olduğuna inandığımız..
Aslına bakılırsa öğlene kadar uyuyacağım..
Biliyorum..
Ne bizler aynı kaldık nede o beklediğimiz günler..
Ama yinede.. Formaliteden olsa gerek..
İyi bayramlar..

Kalıntılar..


strong>Cama vuran güneş ışınları yavaş yavaş gözkapaklarımın üstüne yerleşiyor ve uyanmam için sanki bir komplo kurulmuşcasına rahatsız ediyordu beni..
Elimde dünden kalan ellerimn teriyle yıpranmış,hırpalanmış papatyalar..
İlk defa bu evde etek başıma kalmıyordum ama ilk defa yalnızlığımda bu kadar erken uyanıyordum..
Kahve yok..
Mutfağın soğuk koyu mavi rengi güneşle gözlerimi kamaştırıyor papatyaların hala kalıntıları olan ellerimle gözlerimi ovuşturuyordum..
Kahvaltı yok..
Evde konuşulacak bir iki kelimeyi paylaşmak için kimseyi bulamadığında hüzünlenirsin,huzursuzlaşırsın..
Huzursuzlaştım..
ayaklarımın yavaş,yavaş halının üstünden kaydığını anladım.. Halıda yalnızlığa dayanamamış.. fayansların üstünden benimle birlikte kayıp gidiyordu..
dizlerimi kırıp olduğum yere oturdum sırtım balkonla mutfak arası güneşin tam hizasında..
Bacaklarımı kendime doğru çekip bir elimle sıkıca kavradım diğer elim ise rüzgara karşı yakmaya çalıştığım sigaramın kefili...
işte gün doğmuş saatler olmuştu..
Küller çoğaldı kül tablasında güneş açısını değiştirdi doğuya oranla ve ben aynı yerdeyim..
ezan sesi duyuldu aşağıdaki camiden..
Kalkmalıydım.. saatlerce aynı yerde hiç konuşmadan,duymadan,hissetmeden,aldırmadan oturdum..
Dilimde hep aynı nakarat ..
Kalkmak için ne bir sebebim nede halim vardı..
Koyu renkler kapladı mutfağı güneş veda etti tekrar yarın için gitti..
Kendimi sersem fakat tüm olumsuzluklardan arınmış kadar sakin hissediyordum..
yavaşça kalktım hafif gerildim koltuğa gittim..
Akşamdan kalma papatyaların kalıntıları var hala..
Vazodan bir papatya daha çektim bu gece bitermi yarın güneşi yine görebilirmiyim diye üzüle üzüle kopardım tek tek yapraklarını..
Ne kadar yazık bana ..
Dİlimde aynı nakarat..
'' majörler tükendi minörlere yolculuk .. Buselik makamına.. ''
yarın yine ellerimde papatya yapraklarıyla..<

Yol..


Yollar..
dar,uzun ve tam olarak yanmaya bile cesareti olmayan sarı loş ışıkların aydınlatma çabaları altındaki asfaltlar..
Aslında pekte şikayetçi değilim..
Uzun yol ve arka koltukta uyumakla uyumamak arasında müzik dinleyen ben ..
Elimde basılalı yıllar olmuş bir kitap arka bagajda uzun yolun vaz geçilmezleri olan bavullar yandan geçen arabaların motor sesleri ve arabanın içinde ki gidiceğimiz yer ile ilgili olan mutlu,komik,fantastik anıların muhabbeti..
Dudaklarımda neden olduğunu bilmediğim bir tebessüm cebimde titreyen telefonum..
Sanki ilk defa gidiyormuşçasına camdan yolları izliyorum, yanından geçtiklerimizi,yanımızdan geçenleri,akşamın sisiyle birlikte ayırt etmeye çalıştığım plakaları..
Ve daha önce çok defa uğranılan bir yere park ediyoruz amacımız biraz dinlenmek gerçi hoş pekte yorulmuş değiliz ama sıkıntıdan sanırım.. Arabadan indiğimizde ağır soğuklukta ve sonuna kadar temiz olduğuna garanti verebileceğim bir hava karşılıyor bizi montumun önünü daha bir sıkı kapatıyorum kapşonumu takıp ellerimi cebime sokuyorum bizim gibi onlarca dinlenmek için ark edilen arabaların yanından geçiyoruz kimileri 44 plakalı kimileri 36 kimileri 14..
Anlaşılan herkes birilerini ziyaret etme gereksiniminde bulunmuş tüm bunlar aklımdan geçerken babamın sesini duyar gibi oluyorum mp3'ün sesinden bir şey anlamadığım halde babamın yüzüne baktığımda bana doğru döndüğünü ve dudaklarının kıpırdanışını fark ediyorum kulaklığın tekini kulağımdan çıkardığımda yarım yamalakta olsa anlıyorum
'' karnınız acıktımı ? bir çay içelim şurada '' havanın soğuk olmasına rağmen her zamanki cafetaria'nın bahçesinde çaylarımızı yudumluyoruz açık büfe.. İştahım yok..
İnsanları izliyorum yan masada tek başına oturan kadını,karşıda ki aileyi,çaprazımızda duran salıncakları..
Saat gecenin 3'ü..
yeterince durduktan sonra tekrar arabaya marş'a basılır ve araba hareket halinde..
dizlerimi karnıma kadar çekip ellerimi bacaklarımın üstüne koyuyorum ve işte..
Yollar,yollar,yollar..
Ve bizi bekleyen insanlar.. Yeni yüzler..

Durdurulmalı..



Birilerinin bunu durdurması gerek..
Sürekli dönen şu alaturka renkli çemberi birinin cesaret edip parmaklarından vaz geçercesine elini ortasına koyması gerek..
Kim daha fazla susabilir ? benmi ? senmi ? omu ? hayatımız hep geniş zamanlı cümlelerden oluşur.. yaparım.. bilirim.. söylerim.. susarım.. dururum..
Cesaret edip şimdi ki zamana kim çekimleyebilecek bu cümleleri ? Benmi..
Ama ben daha çok başındayım.. bla bla bla.. Hep bir bahane..
ben şöyleyim,ben böyleyim,ben yapamam belki ileride yaparım..
minörlerden vazgeçip majörlere dönmek lazım tablara bakmak yerine doğaçlama..
ve şimdi ki zaman..

Kış..



Yağmur..
Kış geldi derin soğuğu ile..
Nefes alırken ciğerlerimin acıyabileceği kadar sert ve katı ..
Çocuk gibiyim..
Adımlarımızın sesi bizi kahkahaya boğuyor su birikintilerine koşup zıplamak hatta üstümüzün ıslanması tatlı atışmalar ardından arkadaşlarımla güzel bir yemek ..
Her şey ne kadar iyi gidiyor.. Değil mi?
Voleybol oynarken acıyan parmaklarımız, titreye,titreye inadına soğukta gezmemiz ,bahçede buz gibi bankın üstünde gitar çalıp şarkıların en güzel yerinde bağıra,bağıra eşlik etmemiz, kent kartımız da paramız bitince eve kadar soğuğa rağmen bozuntuya vermeden güle,güle yürümemiz ..
Ve derin bir sessizlik olunca ‘’ Hadi bu anı ölümsüzleştirelim.. Bir Resim? Gülümseyin! ‘’ demelerimiz..
Hayat bu olsa gerek; vaktin geçtiğini anlamamak ,otobüste uyurken mp3 dinlemek , yada derste arkadaşım dalmışken onu iterek sıradan düşürmek J ..
Ne güzel..
Önemli bir konuda herkesin gözleri dolmuşken yandan bir sesin ‘’ Ya ama açım ben ya ‘’ diyerek hepimizin açlığının aklına gelip konuyu boş verip kantine koşmak yada caddede bir yerde her zamanki yemeğimiz..
Kış geldi..
Ama üşümüyorum.. aksine huzurluyum ben..
Ve..

‘’ hadi bu anı ölümsüzleştirelim.. Gülümseyin ! ‘’ Click..

işte öyle


Hayat,hayat hayat...
Bir bulut inse tırmansak ucundan gökyüzüne doğru..
Derin.. Mutlu..
Huzur.. Sessizlik..
Karalasam tüm hatalarımı silgi kullanmadan yazabilsem tüm her şeyi..
Kül tablasının ağır kokusu rahatsız etmiyor beni derin,derin nefes almak da öyle..
Hatta belki de alışkanlıklarıma bile yeniden alıştım sanırım..
Hiçbir çelişki bunaltmıyor hiçbir hüzün ağlatmıyor beni aksine dedim ya ..
Derin.. Mutlu..
Sevdiğim bir parça çalıyor playistim de sesli bir şekilde eşlik ediyorum kimsenin dinlememe alışık olmadığı bir şeymiş gibi ..
Dedim ya..
İşte öyle..

Kadın ve Adam


Kadının sanırım tek sorunu fazla alkol almakmış adam bunu haftalık bir kadeh sanarken kadın her gün içmesi gerektiğine inanırmış sarhoş olup güler saatlerce belki de ağlarmış.. Alkol kötü bir şey..
Kavga etmişler bağırıp çağırmışlar adam kendini salıvermiş rüzgarın altına kadın ağlamış adam duymuş geri dönmemiş kadında dön dememiş..
Yine alkolün dereceyi son limitine vurduğu bir akşam kadın aramış telefonda ki ses onu hüzünlendirmiş..ve Kadın..

- Seni özledim.. demiş adam ise..
- Alkollümüsün ?
- Evet.. özür dilerim
- bende
- Seni seviyorum.. '' demiş kadın.. Adam ise ''
- .. Bende ..
- hoşçakal
- hoşçakal

telefonu kapattıktan sonra kadın bir sigara yakmış uzun uzun ağlamış onu düşünüp hissederek adam ise yatağına yatıp uyumuş ..

Ertesi gün ne adam nede kadın aramamışlar birbirlerini. Geceye alışmış kadın dışarı çıkacakmış arkadaşıyla o sırada gecenin koyu renginde birisi belirivermiş uzaktan ona doğru yaklaşırken kadın tedirginleşmiş.. o'ymuş.. Konuşmuşlar adam.. :

- Sana sarılmak istiyorum .. Kadın ise
- hayır sanırım burada olmaz..
- iyide benim hiç bir şey umrumda değil ki
- evet ama benim umrumda..
- Eskisi gibi olacak mı? Bana bir şey söyle ?
- Seni seviyorum
- bende .. Seni seviyorum
- Yarın birlikte bir şeyler ?
- tamam ben msj atarım sana duruma göre ?
- :) hoşçakal
- ben biraz dolaşıcam çıkarsan burdayım..
- :)

biraz trajedi biraz komedi kadın kız arkdaşı ile paylaşmış bu olayı tebessümlerle geçirilmiş gece.. Kadının kontör olayı tamda zamanında onu bırakmış ortada kontör bitmiş.. Msj atamamış Bütün gün beklemiş belki adam arar diye oda olmamış..
Adam bir başkasıyla geçirmiş gününü.. Kadın farkına varmış.. Değer vermek değil almak gerekiyormuş..
Alkolün verdiği bir paylaşımmış adam sadece .. Bir alışkanlıkmış..
Hoşçakal demiş son kez ve öyle kal
Kusursuz bir ayrılık vaktiymiş playstnde ise ona hitaben şarkının içinde bir kaç cümle geçiyormuş..
Kadın alkolikmiş.. Ama mutluymuş..
Birisi ile tanışmış birlikte uzun uzun dertleşmişler.. Senaryo senin demiş.. Rollerini istediğin kişiye sen dağıtabilirsin üzülmen yersiz kıskançlık elbette senin en doğal huyun gülümse..
Kadın gülümsemiş..
Televizyonun ışığı karşısında gün etmiş geceyi..
Işıklar cama vurmuş.. Gözleri kamaşmış.. Huzursuzca kıpırdanıp hazırlanmış yeni güne..
Son kez ellerine bakmış.. Boşmuş ama .. Ama olsun demiş..

Kelebekler belki yeniden cama konduğunda geri gelecekmiş tüm kaybettiği zamanlar..
Adama son mesaj..

Son kez yüz üstü bıraktım seni dayan ne olur.. sen ordaydın her şeyin ortasında dimdik sen ordayken ben yanında ama biraz eyik.. Bu akşam olmayacak bu akşam olmaz bu gün bu akşam doğmayacak bu güneş batmaz bu gün..